Burun ve Abdest

Burun denilince aklımıza ilk önce koklama nimeti ve bunun algılanmasına vesile olan, yüzümüzün ortasındaki çıkıntı şeklindeki organ gelir. Hâlbuki koklama işi, burnumuzun vazifelerinden sadece birisidir. Özellikle son yıllarda korona ve grip virüslerinin farklı varyasyonlarıyla gündeme gelen hastalıklar çoğaldıkça, burnun rahatsızlıklardan korunma açısından önemi iyice dikkatleri çekmeye başlamıştır.

            Ağız, yutak, orta kulak ve boğaz yoluyla akciğerlere kadar olan enteresan bir hava trafiğinin ortasında yer alan burnun, fizyolojik önemi kadar dikkati çeken bir yönü de estetik olarak insan yüzünde meydana getirdiği karakter, mizaç ve şahsiyete ait ifade ettiği mânâlardır.

            Burun deyince akla mukus salgısı olan sümük gelir. Sümük kelimesini duyunca da ister istemez midemiz bulanır ve yüzümüzü buruştururuz. Burun salgısını sesli olarak silen birisini pek hoş karşılamayız. Yüksek sesle sümkürmenin, topluluk içinde bulunmanın kaidelerine ve edebe muhalif bir davranış olduğu göz ardı edilemez. Ancak bu davranışın hikmetlerinden birisinin hastalıklara karşı ilk savunma hattındaki çarpışma neticesinde ölen akyuvarların cesetlerinden kurtulma ameliyesi olduğunu düşünürsek, durumu daha makul karşılayabiliriz.

            Burun akıntısının en yaygın sebeplerinden birisi soğuk havadır. Burun akıntısına hapşırma, burun tıkanıklığı ve boğaz ağrısı da eklenmişse, soğukta biraz fazla kalmışız demektir. Peki burun akıntısı olmasaydı ne olurdu? Kuru hava, burnun arka taraflarında, alın ve yüz kısmına dağılmış sinüs olarak isimlendirilen boşluklardaki nemi çektiği için, sinüslerde kuruma ve çatlama sebebiyle bakteriler bu boşluklarda daha kolay üreyerek kanamalara sebep olurdu.

            Bağışıklık sistemimiz bakterilerden kurtulmak için akyuvarlarını hemen cepheye sürer. Bu savaşta hastalık yapıcı bakteriler ölürken, akyuvarlardan da çok sayıda zayiat verilir. Mukus tabakasının mikroplara karşı ilk bariyer olarak enfeksiyonlardan koruduğu düşüncesini desteklemek üzere yapılan bir çalışmaya göre, salgılanan yapışkan mukus, havadaki mikropları, alerjenleri (alerji yapıcı moleküller) ve tozu yapıştırarak, burnun iç yüzeyini nemli tutmaktadır. Mukus içindeki antiviral ve antibakteriyel (virüs ve bakteri öldürücü) proteinler, üst solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan Pseudomonas aeruginosa, solunum sinsitial virüsü ve grip virüslerine karşı çok tesirli bir savunma vasıtasıdır.[1]

            Harvard Tıp Fakültesinin ve Northeastern Üniversitesinin birlikte yaptıkları bir araştırmaya göre, burun içinde üst solunum yolu enfeksiyonuna sebep olan virüslerle savaşan ve daha önce bilinmeyen bir bağışıklık cevabı mevcuttur. Soğuk havada bu sistem baskılanmakta ve dolayısıyla bir enfeksiyon ortaya çıkma ihtimali artmaktadır. Araştırmacılara göre soğuk algınlığı, grip ve Covid-19 vakalarının soğuk mevsimlerde artmasının altında yatan ilk mekanizma budur. Bu durumu tetikleyen diğer bir faktör de soğuk kış aylarında havadaki virüslerin daha kolay yayılmasına ve yoğunlaşmasına sebep olan kapalı mekânlarda sıkışıp kalmaktır.[2]

           

Burunda Birinci Müdafaa Hattı

            Burun, dış çevre ile vücut içi arasındaki ilk temas noktalarından biridir, dolayısıyla hastalık sebebi olan mikropların muhtemelen ilk giriş noktası sayılabilir. Mikroplar, nefes alıp verirken veya doğrudan kendi ellerimizle burnun ön kısmına yerleşir ve buradan hava yolunun duvarlarındaki hücrelere geçer, böylece üst solunum yolu enfeksiyonunun başlamasına sebep olur. Hava yolunun çeperlerine döşenmiş hücrelerin bu hastalık âmili mikroplardan nasıl korunduğu uzun süredir tam olarak anlaşılmamıştır. Nihayet 2018 yılında yapılan bir çalışmada, doğuştan gelen bir bağışıklık tepkisinin, bakterilerin soluk alırken burundan girmesiyle tetiklendiği görülmüştür. Bu araştırmaya göre, bakteriler burnun önüne yerleştirilmiş hücreler tarafından tespit edilince, içlerindeki içi sıvı dolu milyarlarca kesecik (ekstracellular vesiküller) el bombaları gibi sümüğün içine salınmakta, bakteriler kuşatılmakta ve öldürülmektedir. Araştırma Enstitüsünün direktörü Bleier, hücreden salınan bu kesecikler sürüsünün serbest bırakılmasını, eşek arısı yuvasına çomak sokmaya benzeterek, bakterilerin nasıl öldürüldüğünü özetlemektedir.[3]

            Söz konusu çalışmada, bomba gibi patlayan keseciklerin içindeki koruyucu antibakteriyel proteinlerin, mukus salgısı içinde burnun önünden arkasına doğru hava yolu boyunca mekik dokur gibi ileri geri hareket ettirildiği ve mikropların çoğunun vücuda giremeden süpürüldüğü gösterilmiştir. Daha sonra bu keseciklerden salınan koruyucu maddelerin virüslere ne kadar tesir ettikleri üzerinde çalışma başlatıldı. Ameliyat geçiren hastaların ve sağlıklı gönüllülerin burun dokularından toplanan hücrelerde, korona virüsü veya soğuk algınlığına sebep olan iki Rhinovirüs’e mârûz kaldıklarında, neler olduğunu incelemeye giriştiler. Neticede her virüse karşı farklı bir sinyal mekanizmasının harekete geçirildiği, virüslerin burundaki hücrelere bağlanma fırsatı bulamadan keseciklerden salınan koruyucuların hücre zarlarında virüslerin bağlanacakları noktalara (reseptörlere) tutunduğu ve virüsün yapışmasını engellediği, daha sonra da yapışamayan virüslerin burun akıntısıyla temizlenerek enfeksiyonların baskılandığı gösterildi. Araştırmacı Huang bu durumu, “Ne kadar çok sümük olursa virüsleri o kadar çok temizleyebilir, bu da enfeksiyonu baskılar.” şeklinde özetlemektedir. Demek ki burun akıntısının aktif ve bol olması üzülecek bir şey değil, Allah’ın hikmetli bir takdiridir.

            Dünya Sağlık Teşkilatının yayımladığı ilanlarda, burun ve el yıkamanın önemine vurgu yapılmaktadır. Bilhassa burna su çekerek yapılan temizliğin hastalıklardan korunma yönündeki ehemmiyeti her geçen gün biraz daha öne çıkmaktadır. Abdest almada burna üç kere su çekilip sümkürülmesi, hatta gusülde burnun hafifçe acıyacak kadar derin su çekilip dışarı verilmesinin hikmetini bugün daha iyi anlıyoruz. Rabbimiz yarattığı eserini korumasız bırakmamış, Müdebbir isminin tecellisi olarak burun gibi bir filtre organı ve çöp imha sistemini ihsan ederek hastalıklara karşı tedbir alınmıştır.

Soğuk Hava Bu Müdafaa Sistemini Nasıl Bozmaktadır?

Muhtemelen burnun iç sıcaklığı ile alâkalı olan bu bağışıklık durumu, solunan havanın derecesiyle bağlantılı olmalıydı. Bunun için önce hastalıklı olmayan gönüllüleri, yaklaşık 23℃ olan bir ortamdan alıp 15 dakika boyunca 4℃ sıcaklığa mârûz bıraktıklarında, burun içindeki sıcaklığın yaklaşık 6℃’ye düştüğü tespit edildi. Daha sonra bu üşümüş burun dokusunu incelediklerinde, bağışıklık cevabının köreldiğini müşahede ettiler. Peki ne olmuştu? Burun hücreleri tarafından salgılanan hücre dışı keseciklerin sayısı %42 azalmış ve keseciklerdeki antiviral (virüs öldürücü) proteinler de bozulmuştu. Bu tespitlerden sonra mevsim değişikliklerinde görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarının temel sebebi de anlaşılmış oluyordu. Bu bilgilerden hareketle şimdi burundaki bu bağışıklık cevabını harekete geçirecek ve mikropları öldüren hücre dışı keseciklerin sayısını artıracak spreyleri keşfetme çalışmalarına başlanmıştır.

Mukus (Sümük) ve Balgam

            Mukus ve balgam birbirine benzer, ama biraz farklıdır: Mukus, burnumuzdan ve sinüslerimizden gelen daha ince bir salgıdır. Balgam ise daha kalındır ve boğazımız ve akciğerlerimiz tarafından yapılır. Her ikisi de bağışıklık sistemimizin bir parçası olarak salgılanan bu maddeler, virüsler ve bakteriler dâhil olmak üzere, havadaki parçacıkları yakalarlar. Vücudumuz her gün yaklaşık 1,5 litre mukus üretir, enfeksiyonla savaşırken bu miktar daha da artar. Mukus ve balgam; su, antikorlar, enzimler, proteinler ve tuzdan yapılır. Burnumuzdan nefes aldığımızda, parçacıkların %80’i mukus salgısına yapışırlar, burunda ve akciğerlerde cilia adı verilen tüycük benzeri mikroskobik uzantılar, dalgalanarak salınma hareketiyle sürekli olarak mukusu ve balgamı boğaza doğru taşırlar.

Midenin Yardımı

            Burun bezlerinden salgılanan mukus devamlı hareket hâlindedir. Sinüslerde başlayan yolculuk, burna doğru ilerler, burnun arkasından ve boğazdan aşağıya inerek midede sona erer. Solunum yolu mukusla dolduğunda, dışarı tükürebilir veya yutabilirsiniz. Ancak bu iş için mide zaten hazırlanmıştır. Ayrıca akciğerlerden öksürülerek çıkarılan mukusu da sürekli olarak yutmaktayız.

            Mideye gönderildiğinde hem içindeki bakteriler öldürülür hem de sindirimi zor olan bu mukus, midenin iç astarını asidin tesirinden korur. Üretilen mukus, yolu tıkandığı için hareketsiz kalırsa, o bölgedeki bakteriler enfeksiyona sebep olur. Tıpkı akan nehirlerin pislik tutmaması, durgun göllerin ise bataklık hâline dönüşmesi gibi bir süreç yaşanır. Hareket durduğunda, mukus bakteriler için bir yiyecek olur ve yedikçe çoğalan bakteriler burun ve sinüs dokularına yayılarak enfeksiyona yol açar.

Mukusun Rengi

            Cleveland Clinic’in bildirdiğine göre, sümüğün rengi ve kıvamı; hastalığın alerjik mi, burun kanaması mı, soğuk algınlığı veya sinüs enfeksiyonu mu olduğu hakkında önemli bilgiler verebilir. Sağlıklı mukus renksizdir; beyazlaşırsa burunda bir sıkışmanın, dokularda şişme ve iltihaplanmanın başladığını gösterir. Sarı sümük, enfeksiyon bölgesinde mücadelenin başladığını ve ölen akyuvarların çoğaldığını belirtir. Yeşil mukus, bağışıklık sisteminin mücadeleyi hızlandırdığına ve ölü hücrelerin iyice yoğunlaştığına işaret eder. Pembe veya kırmızımsı salgı, burun içinde bir yaralanma olduğu, burnu çok fazla karıştırmadan dolayı burun içi astarın hasar gördüğü, bazı kan damarlarının çatladığı bilgisini verir. Kahverengi salgı, çok kirli bir havaya mârûz kalındığının göstergesidir. Siyah mukus ise eğer sigara içilmiyorsa, ciddi bir mantar enfeksiyonu mânâsına gelebilir.

Mukus Salgısı ve Bağışıklık Münasebeti   

            Çevremizde yer alan mikroplar ve yabancı alerjen olarak bilinen moleküllerin, burun salgısıyla tutulması ve zaman zaman burnun yıkanmasıyla uzaklaştırılması sırasında tanınmalarıyla immün sisteme eğitim yaptırıldığı konusunda giderek güçlenen bir kanaat vardır. İnsanlık tarihi boyunca, çoğu zaman çok kirli şartlarda mârûz kaldığımız mikroplar, çoğunlukla burnumuzdan girmiş ve immün sistemimiz tarafından tanınmıştır.

            Aslında çevremizi aşırı şekilde temiz tutma veya steril hâle getirme davranışlarımız, bizim avantajımıza olan bir durum gibi gözükmüyor, zira insanların tarih boyunca hijyenleri iyileştikçe alerji ve bağışıklık eksikliğine bağlı hastalıklarda bir artış olduğu görülmektedir. Bu hijyen hipotezi, Mayo Clinic’ten Dr. James Li tarafından da savunulmaktadır. Ülkenin kırsal kesimlerinde ve hayvanların çevresinde büyüyen çocuklarda astım görülme ihtimalinin diğer çocuklara göre daha düşük olması, yüksek gelirli ailelerin çocuklarında, fakir aile çocuklarına göre gıda alerjisine bağlı, astım ve egzama gibi hastalıkların fazla olması, bu konuda delil olarak ileri sürülmektedir.

            Chicago’daki Northwestern Üniversitesi Feinberg Tıp Fakültesinde gıda alerjisi araştırmacısı ve pediatri doçenti olan Dr. Ruchi Gupta da bu hijyen hipotezini desteklemekte, erken dönemde yeterince mikrop ve alerjene mârûz kalmayan çocukların bağışıklık sistemlerinin az geliştiğini söylemektedir.[4]

            Burunlarından aşırı mukus salgılanan kişilerin virüsler ve bakteriler gibi mikropları antijen olarak algılamada güçlü bir bağışıklık cevabı oluşacağı düşünülebilir. Vücudun bağışıklık geliştirmesi tetiklenebilir ve bu mikroplarla sonraki karşılaşmalarda savaşmak için daha donanımlı hâle gelinebilir. Ancak mikrop yüklü bu mukus ve balgamın yola atılmaması konusunda Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) iki hadis-i şerif ile ikazı çok önemlidir: “Bana ümmetimin, hayır ve şer, bütün amelleri arz edildi. İyi amelleri arasında, rahatsızlık veren bir şeyin yoldan atılması da vardı. Kötü amelleri arasında ise yere gömülmeksizin mescitte bırakılmış olan tükürük de vardı.”[5]Mescitte tükürmek bir hatadır. Kefareti ise o tükürüğü toprağa gömmektir.”[6]

Dipnotlar

[1] M. Zanin ve ark. “The Interaction between Respiratory Pathogens and Mucus”, Cell Host & Microbe, 2016, 19, February 10, s. 159–168.

[2] Huang Di ve ark. “Cold exposure impairs extracellular vesicle swarm-mediated nasal antiviral immunity”, Journal of Allergy and Clinical Immunology, 2023, 151/2, s. 509–525.

[3] Angela L Nocera ve ark. “Exosome swarms eliminate airway pathogens and provide passive epithelial immunoprotection through nitric oxide”, J. Allergy Clin Immunol, 2019, 143/4, s. 1525–1535.

[4] Ryan Jaslow, “Being born in United States raises allergy risk, study suggests”, www.cbsnews.com/news/being-born-in-united-states-raises-allergy-risk-study-suggests/

[5] Müslim, Mesâcid, 58.

[6] Müslim, Mesâcid, 55; Tirmizî, Salât, 401; Nesâî, Mesâcid, 30.

Bu yazıyı paylaş