Hüsameddin Akmumcu

1923’te Isparta’da doğan Hüsameddin Akmumcu, 15 Nisan 2011’de yine Isparta’da vefat etmiştir.

         1947’de Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip iman ve Kur’ân hizmetinin kervanına katılmıştır. 1955’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Hukuk Müşavirliği, Burdur Hazine Avukatlığı gibi hizmetlerden sonra serbest avukatlık da yapmıştır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, vefatından bir ay önce, 24 Şubat 1960 tarihinde, kendisine vekâletname vermiştir.

Avukatlığa Ankara’da başlayan Hüsameddin Ağabeyimiz, Risale-i Nur davalarına girmek için Isparta’ya 1950’li yılların sonlarında gelmiştir. 27 Mayıs (1960) Darbesi’nden sonra Adana’ya gitmiştir. Kars ve Erzincan dışında bütün illerde davalara katılmıştır.[1]

         Hüsameddin Akmumcu Ağabeyimiz, Üstad Hazretleriyle tanışmasını şöyle anlatmaktadır: “1957’de tanışıp gidip gelmeye başladım. Şubat ayında ziyaretine giderken kapısında iki cip bekliyordu. Araçlardan hızla çıkan sivil polisler üzerime atladı. ‘Benim avukat olduğumu bilmiyor musunuz?’ dedim. İçlerinden biri, ‘Senin okuduğunu, biz çoktan okuduk da unuttuk!’ diye cevap verdi. Ben de ‘Mesele kalmadı öyleyse.’ dedim. Beni Emniyet’e götürdüler. Bir âlimi, yaşlı ve hasta bir zatı ziyaret ettirmek istemiyorlar. Gidip geldiğimi bildikleri hâlde, ‘Bir daha gitmeyeceksin!’ dediler. ‘Bırakmazsanız nasıl gideyim?’ dedim. ‘Burada oturtursanız gidemem.’ dedim, bıraktılar. Daha sonra, Üstad Hazretleri, bir noteri çağırttı. Hukukî işleri takip etmem için bana vekâlet verdi.”[2]

         Bir görüşmemizde Hüsameddin Ağabey bana şunları anlattı: “Adalet Partisinden bana milletvekili adayı olmam için teklif gelince Hüsrev Ağabey’e sordum. ‘Yalnız sana izin veriyorum.’ dedi. Seçildim. Süleyman Demirel beni kucakladı. Eski arkadaş olduğumuz için de çok iyi şeyler düşündüğünü söyledi. Ben de bakanlıkta falan gözüm olmadığını bildirdim. Ben hizmet etmek istiyordum. Bizimkiler benim siyasete girişimi hoş karşılamadılar. Kimse ‘Ne yapıyorsun?’ diye sormadan tavır aldılar. Sadece Vanlı Molla Hamid demiş ki, ‘Ben Hüsameddin kardeşimle görüşürüm!’ O kimseye aldırış etmiyordu.

         Bir gece yatmak üzereyim, pijamalarımı giydim, bir haber aldım ki Risale-i Nur sohbetine baskın yapılmış. Bayram Yüksel Ağabeyi ve yanındakileri götürüyorlarmış. Hemen gittim. Tanıdığım bir komisere, ‘Ne oluyor?’ dedim. ‘Bakalım, biz 40–50 kişiden sadece10 kişi alıyoruz.’ dedi. Ben de polis arabasına bindim, Emniyet’e gittim. Süleyman Demirel’in kardeşine ulaştım ve ‘Bu meseleyi savcılığa intikal etmeden hâlledin, yoksa iyi olmaz.’ dedim. Sonra Hüsrev Ağabey’e gittim. ‘Ne oluyor kardeşim? Ne zaman bitecek bunlar?’ dedi. Mesajı almıştım. Ben de partiden 41 kişi ayarladım. Önce Demirel, Hüsrev Ağabey’e adam gönderdi, ama o kabul etmedi. Bu sefer başkasının duvarından merdiven koyup atlayarak gelmişler. Hüsrev Ağabey ‘Safa geldiniz!’ demiş. Bunun mânâsı, ‘Kalkın gidin!’ demektir. Demirel bizimle görüşecekken, MİT’ten birileri gelip, ‘Bunlar çok değil; 17 kişiden ibaret.’ deyince bu sefer ‘İp inceldiği yerden kopsun! Biz, sağa da, sola da karşıyız!’ demiş. Bunun üzerine biz de o meşhur 41’ler ile Demirel Hükümetini bütçe görüşmelerinde düşürdük.”

         Biz Hüsameddin Ağabey’le daha çok 12 Mart döneminde görüşürdük. 1971 Muhtırasını iyi bildiği için o tarihler gelince şunları anlatırdı: “Korgeneral Atıf Erçıkan, inançlı, babayiğit bir askerdi. Kafkasyalı… Hüsrev Ağabey’den selam götürürdüm, saygıyla alırdı ve kendisinden dua isterdi. Ahmet Yıldız hatıralarında ondan bahseder… Cesur bir adamdı. Bir seferinde bana dedi ki, Memduh Tağmaç’a dedim ki: ‘Çağır buraya Faruk Gürler ve Muhsin Batur’u… İkisinin de icabına bakacağım!’ (Çünkü onların Türkiye’de ihtilal yapıp Orta Doğu’daki Baas Partili diktatörler gibi bir idare kurmalarından endişe ediyordu).

         Faruk Gürler Cumhurbaşkanı adayı olunca, Erçıkan bana, ‘Mecliste bunu engelleyin. Eğer o seçilirse, görürsünüz, en fazla 40 dakika sonra onun icabına bakarım… Zaten Meclis de tatil olur! Engelleyin!’ demişti. Onun için ben de Gürler aleyhine çalışıyordum. Bir CHP’li bana ‘Bırak seçilsin… Çünkü Gürler Cumhurbaşkanı olunca, bizim senatör seçilmemiz garanti olacak!’ demişti. Ama biz Gürler’i seçtirmedik.”

         Hüsameddin Ağabey’le bu görüşmelerimden sonra Zaman yazarlarından Aydoğan Vatandaş’tan, Atıf Erçıkan hakkında bir araştırma yapmasını istemiştim.

         Atıf Erçıkan’ın kardeşi Prof. Dr. Celal Erçıkan ile ilgili olarak Hasan Cemal hatıralarında, Muhsin Batur ve Sarp Kuray’ı kullanıp Celal Erçıkan üzerine saldırdıklarını da konu ediyor.

         24 Nisan 1999’daki ziyaretimizde Hüsameddin Ağabey, gülümseyerek bir hatırasını anlattı: “Bir gün beni genç kardeşler bir Risale sohbetine davet ettiler. ‘Ağabey bize şöyle Risale-i Nur’un derin yerlerinden bir ders yapıver.’ dediler. Ben de tuttum, Birinci Söz’ü okudum. Baktım pek hoşlarına gitmedi. O, bildikleri bir konu idi. Sohbet sona erdikten sonra onlara dedim ki, ‘Siz daha Birinci Söz’ü geçememişsiniz. Zira Üstad orada, Allah verdiği nimetlerin bedeli olarak bizden zikir, fikir ve şükür istiyor; en baştaki zikir, ‘Bismillahirrahmânirrahîmdir’ diyor. En son cümle olarak ‘Allah nâmına ver. Allah nâmına al. Allah nâmına başla. Allah nâmına işle. Vesselam.’ diye ilave ediyor. Bir nimeti verirken ve alırken ‘Bismillah’ çekin diyor. Baktım, su ve çay dağıtılıyor, ama ne veren ne de alan ‘Bismillah’ diyor. Yani daha siz Birinci Söz’ü hazmetmemişsiniz, bir de kalkmış Risalelerden derin meseleleri anlatmamı istiyorsunuz!”

         Hüsameddin Akmumcu Ağabeyimiz 1969–1973 yılları arasında Adalet Partisinden milletvekili olduğu gibi 1973–1977 döneminde de Millî Selamet Partisinden Isparta Milletvekilliği yaptı. Millî Nizam Partisinin kuruluş çalışmalarına da katıldı.

         Hüsameddin Ağabey, 15 Nisan 2011 tarihinde vefat etti. 16 Nisan günü Isparta Mimar Sinan Camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra Isparta’daki aile mezarlığına defnedildi.

         Mehmet E. kardeşimiz diyor ki, “Vefat haberi geldiğinde Kur’ân okuyordum. Tam o sırada Âl-i İmran sûresinin 174. âyetini tilavet ediyordum.” Âyetin meali: “Sonra da kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah’tan bir âfiyet, selâmet ve lütuf ile geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah çok büyük lütuf ve inayet sahibidir.”

Ağabeyin cenazesinin Isparta Üniversitesinin Tıp Fakültesinde yıkanacağını öğrendim. İsmail Tüzün Ağabeyle gidip orada bulunan arkadaşım Mehmet’in babası, emekli imam Osman Kıralgaz ile yıkadık. Sonra da cenazeyi alıp Mimar Sinan Camiine getirdik. Müezzinliği Antalya’dan gelen Hüseyin Okan yaptı. İmam İbrahim Efendi’ye: ‘Müsaade eder misiniz, bu cenaze namazını ben kıldırsam?’ diye istirhamda bulundum. O da kabul edip sarığı ve cübbeyi bana verdi. Ben cenazeyi yıkarken ve namazını kıldırırken, hep ‘M. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye niyabeten’ diye niyet ettim. Cenaze kabre konduktan sonra da Savlı Hafız Abdülkadir Hoca hatim duasını yaptı.”

         Cenab-ı Hak, rahmet eylesin.

Dipnotlar

[1] Ömer Özcan, Risale-i Nur Hizmetkârları Ağabeyler Anlatıyor-4, İstanbul: Nesil Yayınları, 2010.

[2] A.g.e.

Bu yazıyı paylaş