Herhangi bir şeyden kaçma ve uzaklaşma mânâlarına gelen firar; erbâbınca, halktan Hakk’a seyeran etmenin, gölgeden asla ilticada bulunmanın, damlayı bırakıp deryaya yönelmenin, zerreden vazgeçip güneşe
Gönlümün sultanı her zaman dilimde virdim, Ağlarsam, Sanadır âh u efgânım Efendim. Ayrılmaz bendenim, sâyende kulluğa erdim, Yollara rehberim, derde dermanım Efendim. Nere baksam, kimi
Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen memnuniyet ve minnettarlık mânâlarına gelen şükür; ıstılahta, insana bahşedilen duygu, düşünce, aza ve cevârihi yaratılış gayeleri istikametinde kullanmaya denir ki; kalble, lisanla ifa edilebileceği gibi bütün
Sevdirdi Seni bana her şeyden artık felek, Varsın kebap olsun sînem tâ subh-i haşre dek; Meftûn-u hüsnün gibi, belki de bilmeyerek, Yüzüm izinde, dolaşıyorum inleyerek…
Yine hicranla Sen’i andı gönül, Tende canım, ruh-u revânım Canan. Andıkça hasretlere yandı gönül; Ne olur kıl artık vuslata şâyân.! Seven ve ağlayan bir bîçâreyim,
Canlı-cansız bütün eşyâ birbiriyle o denli uyum içinde ve öylesine bir intizam ve ahenk göstermektedir ki, çok defa onu temâşâ ettiğimizde, kendi kendimize: “Acaba bizim
Dünya, insanoğlu için şu sonsuz fezada ahenkle yüzüp giden mükemmel bir seyahat gemisi; içinde var olduğumuz, varlığımızı duyduğumuz, Var Eden’i bildiğimiz sımsıcak bir yuva; canlı-cansız