
Gökyüzünde Güneşim
Gökyüzünde güneşim, ufukta dolunayım, Elver ki Senin için cayır cayır yanayım; Mümkün mü cemalinle tutuşup yanmayayım, İsterim bu ateşle kor kesilip kalayım. Şâd et vuslatla
Gökyüzünde güneşim, ufukta dolunayım, Elver ki Senin için cayır cayır yanayım; Mümkün mü cemalinle tutuşup yanmayayım, İsterim bu ateşle kor kesilip kalayım. Şâd et vuslatla
Yalnızlık ve tek başına yaşama mânâlarına gelen halvet ve uzlet, bir anlamda, herhangi bir rehber ve mürşidin nezaretinde inzivaya çekilip vaktini ibadetle geçirmekten ibarettir.[1] Diğer bir tefsire göre
Yeryüzündeki insanlık macerası, İslâm’la hedefine ulaşmış ve evrensel bir kurtuluş mesajı olarak yerine oturmuştur. Var olduğu günden beri yaratılış muamması karşısında sürekli didine-çabalaya iki büklüm
Çekilen çile canlar yakan keder, Sızlıyor yüreğim ömrüm pür heder; Kalmadı artık bende bir tahammül, Ne olur lütfedip deyiver “yeter!”.. Bir kor at içime de
Allah’a güven ve itimat ile başlayıp, kalben beşerî güç ve kuvvetten teberrî kuşağında sürdürülen ve neticede her şeyi Kudreti Sonsuz’a havale edip vicdanen itimad-ı tâmma ulaşma ile sona eren âlem‑i emre
Devran başka başka ama olanlar hep güzel, Değiştirilmez öyle takdir etmişse Ezel; Gönüllerimiz Seninle şen-şakrak yaşadı, Lütfeylesin dahasını Kudret-i Lemyezel. Teveccüh eylersen yüce dağları aşarız,
Bizim dünyamıza has bir kısım büyülü ses ve soluklar vardır ki, onlara başka coğrafyalarda rastlamak mümkün değildir. İnançlarımızın, düşüncelerimizin ve Hak karşısındaki konumumuzun dillendirilmesi de
İncelerden ince Senin o füsunkâr gözlerin, Melek nağmeleri tıpkı büyüleyen sözlerin; Tek yoldur Hakk’a ulaştıran nurefşân izlerin, Yanıltmayan rehberidir o yoldaki bizlerin, İncelerden ince Senin
İslâm, ilâhî ve nebevî derinlikleri itibarıyla insan, kâinat ve ötelere, ötelerin de ötesine ait her şeyi bütün teferruatıyla birden nazara alır ve onlara öyle bakar: