Göğüs ile Bel Arasından

Kur’ân-Kerim’de Târık sûresinde ilk üç âyette astronomik açıdan değerlendirilebilecek gök cisimlerinden bahsedilirken 4. âyette insanların yanındaki meleklere dikkat çekilip 5., 6. ve 7. âyetlerde birden gökler ötesi makro âlemlerden enteresan bir şekilde normo âlem olan insanın yaratılışına geçilmektedir:

“Öyleyse insan neyden (hangi evsafta ve mahiyetteki maddeden) yaratıldığını bir düşünsün? O bel ile göğüs nâhiyesinden çıkan, atılan bir sudan yaratıldı. (Târık, 86/ 5-7)     

Kur’ân’da yaratılışın farklı safhalarına göre çok sayıda hâllerden bahsedilir. Sudan, topraktan, sulu balçıktan ve süzülmüş çamurdan, pişmiş kiremit gibi ses çıkaran organik yapılardan değişik sûrelerde bahsedilir. Bütün varlıklar, yaradılış süreci içinde Allah’ın koyduğu sebepler zincirinden geçer. Allah “Kün” (ol) dediğinde “Feyekûn” (olur)şeklinde cevap verilirken, burada göz açıp kapama gibi bir anda yaratma değil, sebeplere bağlanmış her unsurun, birbirini takip eden süreçler hâlinde ve her anında “olma”ların birbirini takip etmesi anlaşılmalıdır. Uzun bir reaksiyonlar zinciri şeklinde kurulmuş bir metabolizma sürecinin her anında, Allah’ın irade ettiği her atom veya molekül vazifesini yapar, yani her an kün-feyekûn’ler birbirini takip eder. İnsanın yaratılışında da her biri ayrı ayrı perdelenmiş mucize olan vetireler arka arkaya teşekkül eder.

Sperm ile yumurta birleşene kadar binlerce sebep âhenkli bir şekilde işler: Hipofiz bezinin, beynin ve hipotalamusun salgıladığı hormonlar, omurilikteki refleks merkezleri, testis hormonları, testisin anatomik yapısının normal oluşu, spermlerin yapım merhalelerindeki metabolik hadiseler, spermin atım yollarının anatomisi ve atım işinde kasılıp gevşeyen kaslar, vücudun haz merkezinin bir avans olarak uyanması, hormonlar, kan dolaşımı, vücut salgıları vs. sebepler zincirinin her biri “kün” “feyekûn” ile işletilir. Bunların hepsi insanın yaratılışında görev alan sebeplerdir ve yaratılışa hizmet eder. Binlerce sebepten bir tanesini sürecin dışına çekseniz, sperm ve yumurta meydana gelmez ve döllenme olmaz. Benzer hâdiselerin anne vücudunda da meydana gelmesi, tüplerin, rahmin ve cinsiyet organlarının normal anatomide olması, aynı duyguların yaşanması birer sebeptir. Meselâ, erkek ve kadında yumurta ve spermi oluşturan her şey normal olsa, fakat spermin boşaldığı ortamın asitlik derecesi fazlaysa, sebepler dâhilinde insanın yaratılışı yine gerçekleşmez. Yukarıda saydığımız sebepler, ana hatlardır. Bir de bunların hücre seviyesindeki metabolik sebeplerini, moleküler âlemdeki sayısız mikro süreçlerin aksamadan âhenkli bir şekilde işleyişini düşünürsek, Rabb’imizi daha iyi tanırız. İnsanı yaratmayı murat eden Rabb’imiz, bu icraatını biyolojik sebeplerle perdelediği için, birçoğumuza bu, çok normal, sıradan bir hâdise gibi gelmektedir.

Neden Çok Sebep?

Yaratılışta sürecin işlemesinde vazifelendirilen sebepler bu kadar çok değil de tek bir sebebe bağlansaydı ne olurdu?  Tesadüfe daha fazla pay ayrılırdı. Ne kadar çok sebep mevcutsa o nispette tesadüflerin işe karışma ihtimali azdır. “Ol!” emriyle çok sayıda sebebin ardı ardına işletilmesi, O’nun (celle celâluhu) iradesinin ve gücünün sınırsız olduğunu gösterir. Binlerce sebebin âhenkli, şaşırmadan bütün faktörlerin belli sınırlar dâhilinde ve dengeli şekilde işletilmesi, küllî bir ilim ve iradenin gerekliliğini mecburi kılmaktadır. Böylece akl-ı selim ve vicdan sahibi herkes bu işlere tesadüflerin parmak karıştıramayacağını kabul eder.

Vücudun Orta Direği: Omurga

Erkekte meninin atılması, testis ve spermi ileten uzuvların âni kasılmasıyla olur. İçinde spermleri taşıyan bu suyun atım olayı, tamamen refleks mekanizmasına bağlanmıştır. Beyindeki merkezin bu sırada bir müdahalesi yoktur. Bu işlem beyinle değil, reflekslerin merkezi olan omuriliğin faaliyetiyle yürütülür. Omurgamızı teşkil eden 33-34 omur adı verilen kemiklerin şekli bulundukları bölgeye göre az çok farklılık gösterse de genel yapıları bir omur gövdesi ve buradan çıkan uzantılardan ibarettir. Boyun bölgesi (cervical) 7 omurdan, göğüs bölgesi (thoracic) 12 omurdan, bel bölgesi (lumbar) 5 omurdan, sağrı bölgesi (sacral) 5 omurdan, kuyruk sokumu (coccyx kemiği) 3-4 küçük kemikten yapılmıştır. Sağrı ve kuyruk sokumu omurları bebeklikte ayrı iken kısa sürede kaynaşarak iki ayrı kemik hâlini alırlar (Şekil 1).

Omurların sırt (dorsal) çıkıntılarının sağlı sollu birleşerek teşkil ettikleri kanalın içinden omurilik geçer. Beyin tabanından kuyruk sokumuna kadar uzanan bu omurilikten, ağaç gövdesinden çıkan dallar gibi hareket ve duyu siniri olmak üzere her iki omur arasından sağlı sollu 31 çift sinir çıkar, kollara, bacaklara ve diğer bütün iç organlara sinirler uzanır.

Sinir Sistemi ve Üreme

Sinir sisteminin ulaşmadığı hiçbir organ yoktur ve vücudumuzda işlettirilen her fizyolojik süreç, sinirlerimizin kontrolü altındadır. Sinirlere gelen emirler beyinden kaynaklanırsa iradî ve düşünerek yapılan faaliyetlere aittir. Fakat bir de otonom sinir sistemi dediğimiz iradenin kontrolü dışında aniden gelişen ve refleks denilen hareketlerin idare edildiği merkez olarak omurilik boyunca sinir düğümleri (ganglionlar) şeklinde uzanan sempatik ve parasempatik sistemi vardır (Şekil 2).

Bu iki sistem vücuttaki faaliyetlerin dengede götürülmesini sağlar. Sempatik sistem, organları uyararak tepki verilmesini sağlayan sinyaller taşırken, parasempatik sinir sistemi, bu sistemleri yavaşlatan sinyaller taşımanızı sağlar. “Savaş ya da kaç” tepkimizi kontrol eden sistem sempatik sinir sistemidir, tehlike altında veya stresli olduğumuz durumlarda devreye girer. Kalb atış hızımızı arttırır, solunumu hızlandırır ve enerjinizi kullanılabilir duruma getirir. Bütün bunlar vücudunuzu tehlikeye karşı hazırlar ve savunmaya geçmenize yardımcı olur.

Parasempatik sinir sistemi ise tehlike geçtikten ve stres seviyemiz düştükten sonra devreye girer. Sempatik sinir sisteminin uyardığı tepkileri azaltır, Kalb atış hızımızı ve solunumu yavaşlatır, tükürük ve bağırsak salgılarını ve bağırsak hareketlerini arttırmayı destekler. Vücudumuzu sakinleştirmeye yardımcı olur, tehlike durumu veya stres hâli geçtikten sonra fonksiyonları normal duruma döndürür, göz bebeğini küçültür, hava yollarını daraltır, sindirimi hızlandırır, safra kesesini boşaltır, mesaneyi kasar ve son olarak kalın bağırsağı gevşetir. Kısacası dinlenmeye yönelik mekanizmaları aktive eder. Böylece vücudumuzun normal ve dengeli bir duruma gelmesi sağlanır.

Meninin Atılması

Yumurta ile spermin birleşmesi için spermleri taşıyan meninin, babadan anneye aktarılması lâzımdır. Cinsiyet organlarının çalışması parasempatik ve sempatik sinirlerin kontrolündedir. Parasempatik sinirlerin büyük kısmı kafatasından çıkan sinirler içinde yer alırken, rektum, anüs, rahim, testis ve idrar kesesini kontrol eden sinirler kuyruk sokumu kemiklerinin üstündeki 2-4 numaralı sağrı (sacral) kemikleri arasından çıkar. Allah’ın bize peşin ücret olarak verdiği, iki cins arasında karşılıklı olarak evlenme isteğini ortaya çıkaran hazlar, beyinle bağlantılı şekilde cinsiyet organlarıyla gerçekleştirilir. Fakat yaratılıştaki asıl vazife, sempatik sinirlere verilmiştir. Zira spermlerin atımı bu sinirlerin tesiriyle gerçekleşir. Sempatik sinirlerin büyük çoğunluğu göğüs (thoracic) omurlarının 1-11 numaralarından Şekil 2.degörülen bütün organlara yayılırken, T-12 numaralı göğüs omurundan çıkan sinir ile bel omurlarının (lumbar) L-1 ve L-2 numaralarından çıkan sempatik sinirler önce ortak bir düğüme (inferior mesenteric ganglion) sonra da rektum, üreter, idrar kesesi, testis, rahim organlarına gelir.

Tetik ile Namlu Arasındaki Mesafe

İzdivaçta, pudental sinirler yoluyla iletilen uyarılar omurganın iki yanında uzanan T-1 ile L-2 arasındaki omurlardan çıkan (toplam 14) bütün sempatik sinirlere ait çekirdekler uyarılarak (kalb atışı hızlanır, nefes sıklaşır v.s.) hazırlık yapılır.  Fakat meninin atılması sadece T-12 ile L1 ve 2 numaralı sempatik sinirlerden çıkan uyarılarla gerçekleşir. Bu uyarılar truncus sympathicus ve plexus pelvicus‘tan ganglionlara uğrayıp, cinsiyet organlarına gelir; fırlatmayı önleyen düz kasları gevşetilir ve fırlatmayı sağlayacak olan ductus deferens ve vesicula seminalis kaslarının kasılmasıyla oluşan güç meniyi fırlatır.

Âyette geçen “sulb” ve “terâib” tabirlerini; bazı tefsirciler göğüs ve bel kemikleri, olarak yorumlamışlardır. Bugünkü anatomik bilgilerimize göre ise, “atılan su” erkekten olduğuna göre, sulb tabirini kuvvetli, katı ve sağlam mânâsına aldığımızda (en kuvvetli ve iri omurlar bel bölgesindekiler ve hemen altındaki birleşmiş sacral omurlardır) meninin atılmasında tetiği çeken sempatik sinirlerin T-12 ile L1 ve 2 numaralı omurlardan çıktığını görmekteyiz. (T-10 ve 11’den çıkan sinirler de kısmen rol alırlar).

Âyetteki sulb ve terâib ifadeleri çoğuldur ve kemikleri ifadesiyle, birden fazla kemik arasından çıktığı belirtilmiştir. Âyetin başında “atılan bir sudan” ifadesiyle, refleks merkezlerine işaret edilmiş, ayrıca “bel kemiği ile göğüs kemikleri” arasından çıkar ifadesiyle de thoracic-1 omuru ile lumbar-2 omurları arasından çıkan bütün sempatik sinirlere dikkat çekilerek, meniyi atma merkezi ve sinirlerin çıktığı yer anatomik olarak belirtilmiştir. Fizyolojik tespitlere göre de bu kemiklerin (T-1 ile L-2) arasından çıkan sinirler, çeşitli iç organlara dağılarak onlara yardımcı olurlar. Bununla birlikte atılma işinde asıl vazife yapan sinirlerin, T-10 ile L-2 arasındaki merkezler olduğu anlaşılmıştır. Sulb kelimesinin sağlam ve katı mânâlarından hareketle sacral omurlar (S-1 ve S-5) arasındaki S-3 parasempatik sinirinden çıkan uyartı ise cinsiyet organlarının eski sakin ve dinlenme hâline geçmesini sağlar.

Spermlerin testislerde (husye) üretilmesi, ince kanallar içinde nakledilmesi, canlılıkları ve hareketleri için gerekli bezlerin çalıştırılması, kanalların kayganlığını sağlayan özel salgıları üreten bezlerin çalışması için kasların hareketi ve suyun (meni) atımı sırasında cereyan eden kompleks süreçlerin hepsinin komutlarının çıktığı omurlar ile cinsiyet organları arasında yaklaşık 30 cm kadar mesafe vardır. Bir ateşli silah benzetmesi yaparsak; mermilerin çıktığı namlunun ucu ile tetiğin bulunduğu bölge arasındaki mesafe bu durumu iyi anlatır. Meninin atılması için gerekli kasılma kuvvetini üretecek sinyal göğüs ve bel omurlarından çıkarken, meni 30 cm aşağıda cinsiyet organlarından atılmaktadır.

İşte Kur’ân-Kerim’de bu hadisenin oluş keyfiyeti ve yerini tarif şekli, anatomik gerçeklerle tam örtüşmektedir. Belki ileride üreme fizyolojisi ile göğüs ve bel kemikleri arasında bağlantı kuran mikro seviyede başka buluşlar da olabilir. Kısacası, anatomik olarak Kur’ân’ın tarif ettiği sulb ve terâib arasındaki yer, meniyi fırlatan refleks merkezleridir.

Bu yazıyı paylaş