Üzerine Yemin Edilen Meyve: İncir-1

İncir ve zeytin hakkı için…” veyaAnd olsun incire ve zeytine…” (Tîn, 95/1) şeklinde başlayıp devam eden âyetle, Kur’ân-ı Kerim’de müstakil bir sureye isim olmuş incire, Rabbimiz niçin bu kadar önem vererek onu diğer meyvelerden öne çıkarmıştır acaba? Bu konuda ne kadar çok şey söylenirse söylensin, zaman ve mekân üstü olan bu ifadelerin Allah’ın ilmindeki gerçek mânâsını tam olarak bilemeyiz, fakat ilimler ve araştırmalar geliştikçe, yeni bilgilerle hayretimiz her geçen gün artmaya devam eder. Her dönemin araştırmacıları, ancak kendi dönemlerinde bulunmuş gerçekler çerçevesinde bir şeyler söyleyebilir.

Şimdi bizim de yapacağımız budur, yani Allah’ın ilmindeki gerçek mânâya ait son sözü biz de söyleyemeyeceğiz. “Kur’ân-ı Kerim gibi zaman ve mekân üstü, ilâhî bir beyanda üzerine yemin edilen bir bitkinin muhakkak birçok hikmetli yönü olmalıdır.” hükmüyle yola çıkmak, inanan bir ilim insanına yakışan bir tavırdır. Kur’ân-ı Kerim bu âyetiyle incire yemin ederek dikkatleri çekmiş, fakat araştırmaya bağlı olarak her türlü tevil ve tefsire açık bırakmıştır. Eski ve Yeni Ahit’te de incirden farklı vesilelerle 17 veya 18 yerde bahsedilmekte, bunlardan birinde (İşaya, 38/21), “İncirden lapa yap ve onu kaynat. Bununla iyileşecektir.” denilerek şifa yönüne de işaret edilmektedir. Bütün bunlar, bu meyvenin bir takım ilâhî işaret ve hikmetler taşıdığını göstermektedir.

Kâinat kitabının fihristi olan bir ilâhî beyanda, bir sureye başlık kılınarak nazara verilmiş bir bitkinin hikmetleri hakkında pek çok farklı sahadan orijinal tespitler gelebilir. Bunların bir kısmı incirin beslenmedeki önemi, bazısı üreme şeklindeki farklı stratejilerin işletilmesi, bazısı ekosistem için önemi hakkında olabilir. Bunların çoğu geçmiş dönemlerde mevcut bilgilerle ortaya konulmuştur. Ancak günümüze bakan yönüyle bizim dikkatimizi çeken kısmı, insan sağlığı ile alâkalı olan hususlardır. Mevzuyu ele almayı düşündüğümde, incirin sağlık ve özellikle kanser tedavisine bakan yönüyle alâkalı bu kadar çalışma yapılmış olabileceğini tahmin edemediğim için, ortaya çıkan uzun makaleyi mecburen ikiye bölmek ve ikinci kısmı sadece sağlığa ayırmak gerekti.

Tarihi ve Ekolojik Perspektiften İncir

İncir, insanlık tarihinin en eski meyve ağaçlarından biri olarak bilinir. Çok eski tarihi metinlerde ve geçmiş kavimlere ait hadiselerde adı geçen bir meyvedir. Anadolu’da incirin çok sayıda yabanî çeşidinin bulunması, ülkemizin bu meyvenin anavatanı olduğu görüşünü güçlendirmektedir. Bu açıdan da Ege Bölgesini incirin anavatanı olarak kabul edebiliriz. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin de önemli bir gen merkezi olduğu konusunda bilgiler vardır.

İncir ağacı, yaban hayatı açısından diğer bütün bitkilerden daha fazla canlının rızkı olarak konumlandırılmıştır. Kuşların onda biri başta olmak üzere, yeryüzünde 1200 farklı canlı türü (yarasalar, maymunlar vs.) incirle beslenir. Bu canlılar incirle beslenirken meyvenin tohumlarının dağılmasına da yardımcı olur. Ekologlar bu yüzden inciri, floranın yerleşmesinde temel unsurlardan biri olarak görürler. İncir ortadan kalkarsa, birçok ekolojik dengenin çökeceğini söylerler.

İncirin herhangi bir toprakta çok kolay çimlenip tutunma gibi bir özelliği vardır. Terk edilmiş yapıların duvarları üzerinde, herhangi bir taş yarığında filizlenip büyüyebilir. Lavlarla yanmış ve çorak hâle gelmiş bir bölgede bile başka bitkilerden önce incir yeşermeye başlarken bir taraftan da toprağı olgunlaştırır. Bilhassa kesilerek ve yakılarak yok edilmiş orman arazilerinin hızlı bir şekilde olgunlaştırılmasında incir ağacı önem arz eder. Ekolojik dengelerin altüst olduğu, iklim değişikliklerinin felâketler olarak yeryüzünü sardığı günümüzde, ekoloji otoriteleri inciri kurtarıcı olarak görmekte, böylece iklim değişikliğinin zararlı tesirlerini önleme bakımından incir ağacının umut vaat ettiğini söylemektedirler. Ayrıca incir ağaçlarının sert iklim şartlarını yumuşatarak insanların iklime uyumuna yardımcı olduğu tespit edildiğinden birçok kültür ve inançta incir ağacının kesilmesi yasaklanmıştır.

Bugüne kadar incirle ilgili hikmet arayanlar, çoğunlukla minik çekirdeğindeki DNA programının nasıl bir incir ağacını sakladığından, erkek ve dişi incirlerin özel bir böcek türü ile nasıl mükemmel bir sistem içinde aşılandığından, beslenme ve sağlık açısından da kabızlık gibi hastalıklarda nasıl destek olabileceğinden bahsetmişlerdir. Ancak biyolojik ve kimyevî araştırma teknikleri geliştikçe bu bitkinin sağlık açısından çok enteresan yeni özellikleri ortaya konulmakta, niçin üzerine yemin edildiği biraz daha aydınlanmaktadır. Nitekim geçmiş kayıtlarda şempanzelerin yabanî incir ağacının kabuğunu ve yapraklarını ilaç niyetine yediği belirtilmektedir.

Tozlaşmada Böcek ve Çiçek Stratejisi

İncirin dişi ve erkek çiçekleri, ayrı ayrı ağaçlarda bulunmaktadır. Genel olarak, bu şekilde (dioik) olan meyve türlerinde, tozlaşma rüzgârlarla (anemofil) olduğu hâlde, incirde durum farklıdır. İncir aslında sıradan bir meyve değildir. Kapalı çiçek demeti (syconia) gelişmiş bir yapı olup türlere bağlı olarak bir incirin içinde 50 ile 7000 arasında çiçek bulunabilir. “Kapalı bahçe” durumundaki bu çiçek demetine (reseptakulum) sadece incirin tepesindeki küçük bir delikten erişilebilir, dolayısıyla erkek polenlerin tozlaşma için rüzgârla dişi çiçeklere erişmesi çok zordur. Buna karşılık Allah’ın bir lütfu olarak incir dölleyici arılar yaratılmıştır. Böylece akılsız ve iradesiz bir bitki ile bir arı türü, karşılıklı menfaat üzerinde bilmeden anlaşarak insana bu nimetin ulaştırılmasında hizmet etmiş olurlar. İncirin subtropikal ve tropik bölgeler başta olmak üzere dünya çapında 900’den fazla türü mevcut olup farklı incir türleri için de farklı arı türleri yaratılmıştır.

Bizim bildiğimiz Ficus carica türü incir için istihdam edilen yabanî arı türü olan Blastophaga psenes’in ortalama boyu 2 mm’den daha kısadır. Bununla birlikte bazı tip incirler, döllenmeden (partenokarpik) meyve verebilir. Döllemeyi arı ile yapan incirlerin durumu, biyolojik açıdan en karışık ve hayret verici örneklerden biridir. Bir meyveden çıkan arı, başka bir dişi incirdeki meyve ürünlerine gittiğinde, dişi çiçekler döllenme olgunluğuna varmıştır ve meyvenin giriş kısmını kapayan pullar kalkarak ağzı açılır ve bu dönemde meyveler sakızımsı bir koku yayar. Arıların henüz meyvenin girişini kapayan pullar açılmadığında bile kanatlarının kopması pahasına girmeye çalışmaları, bu kokunun cezbedici hususiyette yaratılması sebebiyledir. Arılar ilahî bir sevkle üremek için girdikleri dişi incir meyvelerinin dişi çiçeklerine yumurtlama iğnelerini (ovipositör) batırdıkları zaman, uzun girişli olan bu çiçeklerin yumurtalıklarına ulaşamayıp yumurtlamada başarılı olamazlarsa, başka bir çiçekte denemeye çalışırlar ve böylece daha fazla çiçeğin tozlanmasını sağlarlar. En sonunda %10 kadarı dışarı çıkabilirken büyük çoğunluğu incirin içinde kalarak ölür.

Yaban arısıyla dayanışması dışında, incirin diğer bir yayılma şekli de kuşlar ve yarasalar gibi meyve yiyenlerin dışkılarındaki tohumların uygun yerlerde çimlenmesiyledir. Üreme biyolojisi bakımından dişi kültür incirlerini dört tipe ayırmak mümkündür:

  1. Döllenmeye, yani incir arısına ihtiyaç duymadan “partenokarpi” şeklinde meyve verenler.
  2. Ürün vermek için mutlaka döllenmeye ihtiyaç gösterenler.
  3. İlkbahar ürünü için döllenmeye ihtiyaç göstermedikleri hâlde, yaz ürününü olgunlaştırmak için döllenmeye ihtiyaç gösterenler.
  4. İlkbahar ürünü için döllenmeye muhtaç olduğu hâlde, yaz ürününü döllenmeden olgunlaştıranlar.

Bu sayede, her mevsime hitap eden bir çoğalma imkânı söz konusudur.

İncirin Kimyevî Muhtevası

İncir meyvesi çok besleyici bir gıda olarak vitaminler, mineraller, yağlar, kalsiyum ve lif açısından en zengin bitkilerden biridir. Ancak meyveye ek olarak yaprakları, kökü, ağacının kabukları ve odun kısmı da dâhil olmak üzere, incirin her kısmının ihtiva ettiği kimyevî moleküller açısından tahlile tabi tutulduğunda, farklı organik maddelerin mevcudiyeti, bu bitkinin çok sayıda hikmetle yüklü olduğunu göstermektedir.

İncirin tazesi ile kurusu arasında muhteva bakımından bazı farklar bulunur. 100 g kuru incirde 209 kalori, 3,3 g protein, 1,5 g yağ, 48,6 g karbonhidrat ve 9,2 g lif bulunur. 100 g taze incirde ise 43 kalori, 1,3 g protein, 0,3 g yağ, 9,5 g karbonhidrat ve 2 g lif bulunur. Günlük ihtiyacımızın %3’ü kadar bakır, %2’si kadar magnezyum, %2’si kadar potasyum, kalsiyum, manganez ve demir, %2’si kadar riboflavin, %2’si kadar tiyamin, %3’ü kadar B6 vitamini ve %2’si kadar da K ve A vitamini ihtiva eder. Taze incirin mineral ve vitaminler dışında kalan kısmı sudur.

Bitkinin her bir kısmının kimyevî terkibi de farklıdır. Kuru tohumlarının %30’u sabit yağlar ihtiva eder, ayrıca bu tohumlarda %18 oleik, %33,72 linoleik, %32,95 linolenik, %5,23 palmitik, %2,1 stearik, %8 araşidik asitler bulunur. Kök kısmında kampesterol, hentriacontanol, stigmasterol, euphorbol ve heksakosanatı, ingenol ve tarakseron vardır. Yapraklarda ise %67,6 oranında su, %4,3 protein, %1,7 yağ, %4,7 ham lif, %5,3 kül, %3,6 pentozanlar ve geri kalan oran bakımından karoten, bergapten, stigmasterol, sitosterol ve tirozin, ficusin, taraxasterol, betasitosterol, psoralen, rutin, sapogenin, kalotropenil asetat, lepeolasetat ve oleanolik asit bulunur.

İncir sütü denilen yapraktan akan “lateks” isimli beyaz sıvıda; kauçuk, reçine, albümin, cerin, şeker, malik asit, rennin, proteolitik enzimler, diastaz, esteraz, lipaz, katalaz ve peroksidaz bulunur. Ayrıca faydalı flavonlar ve flavonoidler, fenolik ve klorojenik asitler, polifenol kaynakları, arabinoz, β-amirinler, β-karoten, glikozitler β-setosterol ve ksantol, nikotinik asit ve ksantoksol 3–5, umbelliferon, kampesterol, fukosterol, yağ asitleri, metil-piranokumarin ve antikanser olarak sikloarlan triterpenoid mevcuttur.

Bu maddeler dışında, daha az miktarlarda birçok özel molekülün bulunduğu incirin, sağlıkla ilgili yönlerini önümüzdeki sayıda ele alacağız.

Kaynaklar

Andreia, P. ve ark. (2009). Ficus carica L.: Metabolic and biological screening. Food and Chemical Toxicology, 47/11, 2841–2846.

Baby, J. ve S. Justin Raj. (2011). Pharmacognostic and phytochemical properties of Ficus carica Linn–An overview. International Journal of PharmTech Research, 3/1, s. 8–12.

Bu yazıyı paylaş