Yaşatma Mefkûresi

Yaşamanın gerçek değeri, yaşatma mefkûresiyle derinleşir, uhrevîleşir; semâvîlerin hayat seviyelerine denk bir hâl alır. Böyle bir gaye-i hayale bağlı yaşama, şahsî hayatı birkaç kat haline getirip geleceğe ve daha ötelere emanet etme, ona öyle bir derinlik kazandırır ki, hüşyâr bir vicdan, birkaç ömrü birden yaşamış gibi kendini hep bir zevk u târâb içinde hisseder ve bu dar âlemi, ebediyetlerin ferah feza iklimleri gibi duymaya başlar. Koşar sürekli herkese hayat üfleme yolunda.. vesile olduğu her dirilişle kendi de yeni bir “ba’s-ü ba’de’l-mevt” yaşıyormuşçasına kalbi durasıya şahlanır canlara can olma güzergâhında; şahlanır, zira Kur’an’ın, bir insanın dirilişini bütün insanlığın ihyasına denk tutması “tın tın”dır onun kalbinin kulaklarında.

Muvakkat dünya hayatı itibarıyla tek bir insan hayatı bu ölçüde önem arz ediyorsa, âlemşümul bir “ba’s ü ba’de’l-mevt” himmet ve gayretinin âhiret terazilerini kıracak keyfiyette olduğunu söylemek mübalağa olmasa gerek. Evet, bir diriliş eri, dudağında hayat üfleme sûru, oturup-kalktığı her an “ahsen-i takvîm”e mazhariyetinin şuuruyla, kalbî ve ruhî hayat meflûçlarının hallerini bir hazan manzarası hissiyle duyar.. ve “Gayrı durmak bana haram!” diyerek can çekişenlerin imdadına yetişme adına, yoğun bakımdan yoğun bakıma koşarcasına, ney nağmeleriyle diriliş besteleri sunar kalbinin dilinden.

Büyütmez gözünde bu çatlayasıya koşuşu ve mahmuzlar iradesini gerçek insan olmanın gereği gaye-i hayal ufkuna doğru. Böyle biri, “mefkûre” deyip çıktığı güzergahta yol-yöntem bilmeyenlere rehberlik yapar.. yürüme yorgunluğu yaşayanlara enerji üfler.. hedefsiz yığınlara pusula olur.. güneşe sırt dönüp gölgesine takılıp gidenlere hep o ziya kaynağına dönmelerini fısıldar.. devrilme zaafı gösterenlere destek ve dayanak olur.. değişik dâhiyelerle sürüm sürüm hale gelmiş olanlara kol-kanat açar.. dört bir yanda yankılanıp duran ağlamaları dindirmeye çalışır.. çekilen acı ve ızdıraplarla bîtâp düşmüş olanlarla dert paylaşımına gider.. gariplere yoldaş olma azm u ikdamıyla türlü türlü gurbetlere katlanır.. zalimlerin hay-huyuyla mazlum iniltileri arasına girer.. tulumbası elinde, sürekli yangın söndürmeden yangın söndürmeye koşar.. vicdanının derinliklerinde duyarak sergilediği bu yaşatma hissini, îsâr ruhunu, hep ihlas-rıza yörüngeli götürme gayreti içinde olur ve her zaman bir ruhânîlik tavrı ortaya koymaya çalışır.

“Seyr anillâh” mazmun ve ufkunu hatırlatan bu duygu bu düşünce ile o sürekli metafizik gerilim içindedir ve sevinmenin yerine sevindirme nağmeleriyle inler durur.. gülme-eğlenme yerine gönüllerde huzur hâsıl etme arkasından koşar.. yaşamaya hep başkalarının ızdırap ve sevinci zaviyesinden bakar.. karanlıkta yol almaya çalışanların sağında solunda meşaleler oluşturur.. hedefe varmayı, vardırmaya bağlı görür.. sağda-solda duyulan âh u zâr ve iniltilere karşı alakasızlığı dilsiz şeytanlık sayar ve canlı kalmayı, canlara can olmaya bağlar, yürür peygamberler güzergâhında Hazreti Rehber-i Şehinşâh vesayetine.

Diriliş erlerindeki bu hamle ve hareket, mevsimi gelince öyle sürpriz semereler verir ki, yirmi-otuz başağa yürüyen bir tohum gibi bir tane olarak toprakla kucaklaşır, yüzbinlere “Toprak ol, toprak!..” mesajları sunar.. ve bir taneyken yüzlerce ile çevresine tebessümler yağdırır.

Bu yazıyı paylaş