
Zindanda Gece
Sanma zindanda yatan, Uykuyu bulur gecelerde. Zaman mazlumu yutan Bir kuyu olur gecelerde. Ne gören var ne duyan, Kimseler yoktur gecelerde. Bari sen kalk ve

Sanma zindanda yatan, Uykuyu bulur gecelerde. Zaman mazlumu yutan Bir kuyu olur gecelerde. Ne gören var ne duyan, Kimseler yoktur gecelerde. Bari sen kalk ve

Döndürdüler baharda hazan vurmuş yaprağa Gömdüler diri diri masumları toprağa Gözü dönmüş nadanlar kıydılar insanlığa Bir Yusuf daha göçtü zulme maruz kalarak Çileden işkenceden payını

Bir sevda türküsüdür, her şey O’nu anlatır Beton duvarlar ardında ne çiçekler açtırır Cemrenin kardelenle buluştuğu o an gibi Üflemekle sönmez bu aşk, ne çerağlar

Gündüzler geceyi kovalar durur Mahlûkat ışığa kavuşsun diye Mevla heybemize hayat doldurur İnsanlar kendiyle buluşsun diye Toprağın sinesi canla doludur Can olan hayata erişsin diye

Ağyar hapsinden artık firardayım Onsuzluğa artık baş kaldırdım Hasretin pek yakıcıymış ki yandım Yâre uzaklıktanmış marazlarım Maddenin katı yüzünden kurtuldum Eşya, füsunkar bir tablo şu

Aşkın izini sürerken bu esrârlı yolda Seni seven dilhûn gönlüm bir karanlık oda Aşk u sevdaya tutulsam gözlerim hep giryan Görmesem de Seni, bu kalbim

Yurt dışındaki Hizmet müesseseleri, memleket gibi sıcak gelir insana. Afrika’nın güneyinde bir yerlerde bile olsa anne şefkatiyle sizi karşılar. Öyle ki hiç yabancılık çekmezsiniz. Sanki

Yeryüzü̈ ve gökyüzündeki her şeyin bir rengi vardır. Eğer renk diye bir kavram olmasa, her şey grinin tonlarında görünse dünya son derece sıkıcı bir hal

Hatırlar mısın? “Unuturum” deyip terk ettiğim mutluluk mefkûremiz, daha dünmüş gibi gözlerimin önünde. Pişmanlığın binbir türlüsünü tattım! Ayrılık ızdırabı ruhumu kavururken, için için ağladım. Damla

Mevsim güz; aylardan kasım… Kasım, güzün son durağı… Anlamı gibi; “bölen, taksim eden.” Bizim payımıza düşen de gitmek olmuştu; bir kış günü geldiğimiz o küçük