
Altın Haslet
Saf, berrak, dupduru ve tertemiz olmaktır, onun tanımı. Sıdkla beraber madalyonun iki yüzü gibidirler. Sadakat, doğruluk ve dürüstlük de denilir aynı zamanda ona. Hele içtenlik,
Saf, berrak, dupduru ve tertemiz olmaktır, onun tanımı. Sıdkla beraber madalyonun iki yüzü gibidirler. Sadakat, doğruluk ve dürüstlük de denilir aynı zamanda ona. Hele içtenlik,
O bir senfoni ise dinlemek haz verebilir. Bir türkü ise hissedilen ağırlığı hafifletebilir. Ama öyle olmuyor. Anlık savrulmalar yaşıyor insan. Bir gönül değmeyince sözlerine, bir
14 asır önce, ilk olarak O (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıktı yola; yetim, öksüz ve bir avuç kendine inanan insanla, Ondan yedi asır sonra,
Bir estağfirullah ile başlar yolculuk; Ellerin titrediği yerde gönlün yeminidir estağfirullah. Hak boyası ile boyanmak, gözlerdeki perdeleri aralamaktır. Barışın göklerinde gönlünce uçmaktır estağfirullah. Hatalara bulaşmaktan
Kaybedilirse, farkına varılırsa ve kıymetli ise o aranabilir. Ya bu kaybedilen şey ümit ise? Nasıl farkına varılır ve nasıl aranır? Zâhiren bilinen kıssalar, tekrar okunduğunda
Tarih boyunca nice düşünürler, nice bilginler ve ilim insanları gerçeğin izini sürmüş, insanları aydınlatmaya çalışmış, ama ışığa düşman olanların baskı ve zulümlerinden az ya da
Apokaliptik çağın, insanın hayatına dört koldan hücum eden görüntüleri arasında bir yön bulma arzusu, yer yer içimi gıdıklıyor. Zihnimin duvarları, nazarımı kendimce etrafıma çevirdiğim vakit,
Kitaplara yaşandığı için yazılan öyküler olduğu kadar, yaşarken suya okunan derviş hikayeleri var. Mürekkep kitabın sayfalarına dağılmış, isimler birbirine karışmış… İç içe geçmiş denizdeki yosun
Totaliter rejimin mecburi dinlenmeye aldığı veya “nadas zamanı” dediği bir siyasetçiye ait mesaj paylaşımına rastladım sosyal medyada gezinirken. “66 gündür ilk kez gökyüzünü tel örgüsüz
Düşmüşüm her hâlim sana ayandır Gayrıyı ne bilsin bir garip candır Susuzum hasrette vuslatta kandır İbrahim hatırına karşıla beni Yolumuzun kaderidir çiğnenmeden yutulmak; kuyulara atılmaktan
“Eğer ötelere seyahatimizde, herkese birer hatıra götürme fırsatı verilseydi, şüphesiz ben, ilklerinden başlayarak, kampların, o bahar çiçeklerine benzeyen pırıltılı, tılsımlı, hülyalı, mavi hatıralarını alır götürürdüm.”
Gönlüm kırık, ruhum sıkkın bir şekilde Cuma namazını eda etme niyetiyle bir avuç gönül erinin iştirak ettiği bir mekâna gitmiştim. O gün hutbede Hocaefendi’nin yıllar