Bediüzzaman Hazretleri Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönünü anlatırken kullandığı ifadesine “Dünya yaşlandıkça Kur’ân-ı Kerîm gençleşiyor” diyerek, kâinat kitabının fihristi hükmündeki her Kur’an âyetinin, ilmî araştırmalara mevzu olmasının insanlık için yeni ufuklar açacağından söz etmektedir. Nahl sûresinin bal arısı ile ilgili 68-69. âyetlerinin son kısmında “Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır.” ifadelerinden genellikle sadece balda şifa olduğu anlaşılmış ve arının karınlarının farklı kısımlarındaki bezlerden üretilen arı sütü, balmumu, propolis ve arı zehri üzerinde pek durulmamıştır. Bal arısının zehri üzerinde çeşitli hastalıklara şifa olacağı ümidiyle uzun yıllardır çalışmalar yapılmaktadır.
Binlerce yıl önce Antik Mısır, Yunanistan ve Çin’e kadar geniş bir coğrafyada kullanılmış olan arı zehrini Hipokrat’ın tedavi maksatlı olarak, özellikle de artrit tedavisinde kullandığı bilinmektedir. Arı zehri, apitoksin olarak da bilinir. İşçi bal arıları (Apis mellifera) tarafından üretilen, %80’den fazlası sudan ibaret, berrak, renksiz bir sıvıdır. Zehrin aktif bileşeni olan melittin kuru ağırlığının yarısı kadardır. Tek bir arıdan yalnızca yaklaşık 0,1μg kuru zehir elde edilebilir. Arının haftalık veya aylık ömür süresine ve ırkına göre, mevsim değişikliklerine ve hava sıcaklığına bağlı olarak zehrin terkibinde bazı değişiklikler olabilir. Meselâ, arının melittin muhtevası, yumurtadan çıktıktan yaşının zirvesi olan dört haftalık oluncaya kadar istikrarlı bir şekilde artar, sonra kademeli olarak giderek azalır. Mart ve mayıs aylarında zirveye ulaşan melittin seviyeleri ocak ayında en düşük seviyelerine iner.
Tüm içeriği görmek için lütfen giriş yapınız ya da abone olunuz.
Abone Ol