Kimyasını Bozduğumuz Dünya

Yeryüzünün bütün canlılar için uygun bir mekân olarak hazırlanması için gerekli şartları saymakla bitiremeyiz. Zemini teşkil eden kayaların içindeki elementler, suların terkibindeki mineraller, havadaki gazlar, Güneş ve Ay’ın yerleştirildikleri konumlardaki eğimleri, yörüngeleri ve mesafelerin hassas ölçülerine göre dünyamıza gelen çeşitli dalga boylarında görünen ve görünmeyen ışıkların her biri belli sınırlar içinde ayarlanmıştır. Bütün bunlara bağlı olarak yaratılmış çöller, kutuplar, yağmur ormanları, mercan kayalıkları, buzullar, gibi farklı yerleşim ortamlarının her biri ayrı ayrı incelenmeyi gerektiren yaratılış şaheserleridir.

Bu ortamlar çeşitli geçiş bölgeleriyle komşuluk münasebetleri içindedir. Birisinde olan küçük bir değişiklik bile bir zaman süreci içinde diğerlerine tesir eder. Belli sınırlar içinde kalması gereken bu değişiklikler sebebiyle ekosistem dengelerinde bir bozulma meydana gelmemesi için rüzgârlara ve akıntılara malzeme taşıyarak dengeleme rolü verilmiştir.

İlmî veriler iklim değişikliğinin tabiatın takvimini bozduğunu gösteriyor. Bitkilerin erken çiçek açmasına ve hayvanların üreme dönemlerinin kaymasına sebep olduğu gibi, sıtma veya Dang humması gibi tropik hastalık taşıyan sivrisinek gibi canlılar daha kuzey bölgelere yayılabilir, buzulların erimesi ve yağış rejimlerinin değişmesi tatlı su kaynaklarına ve su canlılarına tesir eder. Hayvanların göç yolları değişir ve bazı türler yok olma sürecine girer. Kuraklık bitkileri artarken, suya bağımlı bitkiler yok olabilir.

Sıcaklık, soğukluk, sulardaki asitlilik gibi iklim şartları hayvanların ve bitkilerin hayatında birinci derecede rol oynayan faktörlerdir. Bunlar epigenetik faktörler olarak bedene ve fonksiyonlarına tesir ederler. Canlıların sahip olduğu dıştan görülen özellikleri (fenotipik) ile genetik olarak kodlanmış (genotip) karakterlerin hepsi de çevre şartlarıyla karşılıklı bir uyum içinde dengelenmiştir. Zaten bütünüyle biyoloji biliminin özeti, denge üzerine yaratılmış varlıklardaki bu hassas ve hikmetli dengeleri incelemekten ibarettir. Organlardaki uygunluk ve ölçüden, hücre içindeki dengelere ve bütünüyle ekosistemdeki âhenge bakınca Rahmân sûresinin 7, 8 ve 9. âyetlerinde arka arkaya zikredilen “mizân”ifadeleriyle dikkat çekilen hikmetler nazara verilir. Yeryüzünde hayat henüz başlamadan ve gökyüzünün (atmosferin) bir çatı olarak inşa edilmesinden önce, Güneş ve Ay’ın bir hesap ile hareket ettirildiklerinin nazara verilmesi (Rahmân, 55/5), bu gök cisimlerinin hareketlerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Nitekim denizlerdeki gelgitler (Ay’ın hareketleri sebebiyle) ve Güneş ışıklarının yoğunluğunun, mercanlar gibi canlıların üremelerine etkisi, Güneş, Ay ve atmosferin dengelerinin ekosistemle alakasını göstermektedir. Benzer şekilde “Şüphesiz biz her şeyi dakik, şaşmaz bir ölçüye ve bir kadere göre yarattık” (Kamer, 54/49) âyetiyle de aynı hassas ölçüler ve dengeler nazara verilmektedir.

Rabbimiz, bu dengelerin istikametten sapmadan yürütülmesi için dikkat mahiyetinde âyetler de göndermiştir. Bilhassa Rûm sûresinin 41. âyetinde ifade edildiği şekliyle “Allah’ın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde (bütün dünyada) bozukluk ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönme fırsatı vermek için, Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır” ifadeleriyle bozulan ekolojik dengelere açık bir atıf yapılmaktadır. Ayette, karadaki bozulmanın önce zikredilmesi, kirlenme ve zehirlenmenin karada başladığına, sonra nehir ve ırmaklarla denize taşınan deterjanlar, ilaç ve plastik sanayii gibi kimyevî atık üreten fabrikalara işaret ediyor olabilir.

Plymouth Deniz Laboratuvarında Deniz Kimyası ve Ekolojisi üzerinde çalışan Mahasweta Saha’ya göre sudaki karbondioksit seviyeleri arttıkça su pirelerinin (Daphnia) algı sistemleri bozulmakta ve kendilerini avlayacak düşmanlarından kaçmaları zorlaşmaktadır.  Ayrıca mercan kayalıklarında yaşayan renkli ve oldukça göz alıcı balıkların da kendilerine yaklaşan avcıları fark etmelerinin zorlaştığı ve öğrenme kabiliyetlerini kaybettikleri tespit edilmiştir.[1]

Bütün bunların tek sebebi olarak şu anda iklim değişikliği gösterilmektedir. Ancak iklim değişikliği çok kaba ve genel bir ifade olup, bunun temelde hangi mekanizmalar ile olduğu, suların asitlenmesi, denizlere akıtılan zehirli kimyevî atıkların yıllar içinde birikmesi, havadaki gazların yağışlarla denizlerin yapısını değiştirmesi gibi soruların cevabı için daha fazla araştırma gerekmektedir. İklim değişikliği sebebiyle deniz, tatlı su ve kara ortamlarında yaşayan hayvanların kimyevî haberleşmesini ve davranışlarını değiştirmesinin basit bir iş olmadığı, gezegenimizin geleceği ve ekosistem dengeleri için ne gibi geniş çaplı tesirleri olduğu artık ciddi bir gündemdir.[2]

 

Üreme, beslenme, göçler, yavru bakımı, avlanma veya düşmandan sakınma gibi her türlü davranışların düzenlenmesinin kimyevî koku maddeleriyle yapıldığı bir haberleşme sisteminin önemi ekosistemdeki dengeler için de kritik bir konum arz eder. Böceklerin vücutlarından salgıladıkları ve haberleşmelerinde kullandıkları feromon adı verilen kokulu kimyevî maddeler, hayatî denebilecek önemdedirler. Yuvalarını bulma, yiyecek kaynağının yerini yuvadakilere anlatıp tarif etme, üreme zamanında eşini bulma, herhangi bir tehlikeyi haber verme gibi birçok faaliyet için onların lisanıdır. Bu kimyevî maddeler belli sınırları aşan sıcaklıklarda bozularak meselâ karınca kolonilerinin bütün hayatını altüst edebilmektedir. Canlılar arasındaki haberleşme çeşitleri içinde (ses, renk, vücut hareketleri vs.) infokimyevîlerolarak isimlendirilen maddeler hem vücut yüzeylerine hem de içinde yaşanılan çevreye koku sinyalleri olarak hizmet ederler. Nitekim kitleler hâlinde ölülerinin karaya vurduğu deniz kuşlarının çokluğu ekologları ciddi olarak tedirgin etmektedir.[3]

İnfokimyevîler, avcı ve av arasındaki münasebetler gibi çok çeşitli fonksiyonlara ve davranışlara tesir eder. Meselâ, köpekbalıkları kendisine yem olacak bir avdan salınan bu kimyevîlerin kokusunu akıllara durgunluk veren mesafelerden “hissederek” algılar. Yaralı bir canlıdan çıkan milyonda bir parça kadar düşük konsantrasyondaki kanın kokusunu 8 km mesafeden algılayan bir köpekbalığı gibi bizim de burnumuza gelen koklayabildiğimiz herhangi bir kimyevî madde, muhtemelen farklı bir türün korunması veya beslenmesi için yaratılmış bir infokimyevîden yayılmaktadır. Meselâ, bir çam ormanında gezerken algıladığımız koku, belirli kimyevî maddelerin varlığını belirtir, ancak aynı koku bir insanda, bir ayıda, bir sürüngende veya bir karıncada farklı hisleri uyandırır.

Bazı bitkilerin salgıladığı infokimyevîler, tozlaşmasında vazife alacak böcekleri çekerken, kendisine zarar verebilecek olan böcekleri iter. Akılsız, şuursuz bir bitkinin böyle tercihli kimyevî madde sentezlemesi ve hangi böcek türünün kendisine yardım edeceğini bilmesi gibi bir durum sadece akılları hayrette bırakır. Bazı durumlarda, böcek saldırısına maruz kalan bir bitki, komşularına yaklaşan böcek tehlikesini de haber verecek kimyevî maddeler salgılayabilir.

Teknelerin altına ve iskele bacaklarına yapışan kabuklu Balanus (Crustacea, Cirripedia) larvaları, üzerine yapışabilecekleri uygun zemini bu infokimyevî molekülleriyle seçerler. Bazı yarasa türleri en büyük genetik çeşitliliğe sahip ve yavrularının sağ kalma şansı daha yüksek olabilecek sağlıklı eşini kokusundan bulabilir.

İnfokimyevîlerin Değişmesi

İklim değişikliği, feromonlar gibi bilgi taşıyan kimyevî maddelerin üretimini bozmakta ve değiştirmektedir. Sıcaklık, karbondioksit ve pH seviyeleri gibi iklim değişikliğine ait her türlü faktörün bozulmaya uğrayarak organizmaların birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları temel süreçlerin bozulabileceği gösterilmiştir.

İklim değişikliğinin bazı balık türlerinde potansiyel avcılara karşı endişelerini azaltarak kaçma davranışlarında azalmaya sebep olmaktadır. Birçok balık, bir avcı tarafından zarar gördüklerinde veya başka bir şekilde tehlikede olduklarında belirli kimyevî maddeler salgılar. Diğer balıklar, koku yoluyla tespit edilen bu kimyevîleri hissedince bu ikazı anlayıp kaçarlar. Ancak hem yapılan deney hem de dar sahadaki ilk gözlemlere göre, suya daha fazla CO₂ emildiğinde ve pH seviyesi düştüğünde, en çok araştırılmış alarm işareti olan hipoksantin-3-N-oksit maddesi geri dönüşümsüz olarak değişmekte ve balıklar tarafından tespit edilmesi zorlaşmaktadır. Karbondioksit artışı pH’ın düşmesine yani asitlenme artışına yol açar. Denizlerin asitlenmesi kabuklu canlıların (Mollusca ve mercanlar) kalsiyum karbonat kabuklarının yapımını zorlaştırır. Ayrıca balıkların kanındaki CO2 artışı davranış bozukluklarını tetiklerken, ağır metallerin artışı da sinir sistemine zarar vererek, yırtıcılardan kaçmalarını zorlaştırır.

Dr. Sevrine Sailley; The Conversation dergisinde yayımladığı makalesinde, Avrupa balıklarının göç için yeni sulara yöneldiklerini ifade etmektedir. İklim değişikliklerinin kimyevî sinyalleri değiştirmesi bütün ekosistemlerde stres meydana getirip bilgi bozulmasına sebep olmaktadır. Acaba Kur’ân-ı Kerim’de dikkat çekilen ikazların dönemine mi girdik? Yapılan modellemelere göre iklim değişikliği hızlanırsa, atmosferdeki ve denizlerdeki bozulmalar çok daha şiddetli hâle gelebilecek, bazı tahminlere göre bu yüzyılın sonuna kadar Kuzey Denizi morinası ve Alaska mezgit balığı %30-40 oranında azalabilir. Atlantik’teki uskumru bolluğu %25 azalabilirken, sardalya 245 km kuzeye taşınmasına rağmen yalnızca %5’lik mütevazı bir artış görebilir. Orkinos balığı sayısında %40’lık bir artış görülebilir; ancak mavi yüzgeçli orkinos, ringa balığı, uskumru ve diğer balık sürülerini avlayan yırtıcı bir türdür. Dolayısıyla orkinosların artması balıkçılar için sevindirici değil üzücü bir durum olur.[4]

Projeksiyona göre yunuslar, foklar ve deniz kuşları gibi diğer yırtıcıların hepsi iklim değişikliğinin farklı şekilde tesirinde kalacak ve en sevdikleri balıkları yeme konusunda mahrumiyet yaşayacaklar. Zaten %24’ü sürdürülebilir durumda olmayan Kuzeydoğu Atlantik balıkçılığının aşırı avlanmayı devam ettirmesi durumunda balık popülasyonları üzerindeki baskı artacaktır.

2050 yılına kadar, “ılımlı” bir emisyon rotası izlenirse, Birleşik Krallık çevresindeki suların yaklaşık 1°C ısınması bekleniyor. Emisyonlar kontrolsüz bir şekilde artmaya devam ederse, yüzyılın sonuna kadar artış 2-3°C’ye ulaşabilir. Aynı zamanda, balıkların yediği besinler (küçük planktonlar gibi) %30’a kadar düşebilir.

Küresel ısınma, çevre ile bitkiler ve hayvanlar arasında veya hastalığa sebep olan patojenler ve onların hasta ettiği canlılar arasındaki kimyevî iletişim bozukluğuna yol açarsa aynı ekosistemde birlikte yaşayan bizlere de tesir etmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Bütün bu felâket senaryolarının önlenebilmesi için Kur’ân-ı Kerim’de çerçeveleri çizilmiş, “tabiatı sömürülecek bir meta gibi görmeyip, Rabbimizin emaneti olarak kabul etme”, “aşırı tüketim ve israftan kaçınma” ve “kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atmama” düsturlarını hesaba katarak, insanlığa ne getirir ne götürür iyi planlayarak, ekosistemdeki ilâhî hikmet ve ölçüleri gözeterek dengeleri korumaya yönelik yapılacak araştırma projeleri teşvik edilmelidir.

Kaynaklar

[1] Roggatz, C.C., Saha, M., Blanchards, S., et. Al. (2022): Becoming nose-blind-Climate change impacts on chemical communication. Global Change Biology 28: 4495-4505. John Wiley&Sons Ltd.

[2] Saha, M. (2023): How climate change is causing a communication breakdown in the animal world. July 4. https://theconversation.com/how-climate-change-is-causing-a-communication-breakdown-in-the-animal-world-207947

[3] Birkhead, T. (2019): Climate change is causing mass ‘die-offs’ in seabirds such as puffins. May 29.

https://theconversation.com/climate-change-is-causing-mass-die-offs-in-seabirds-such-as-puffins-117803

[4]Sailley, S. (2025): How climate change is making Europe’s fish move to new waters. August 20.

https://theconversation.com/how-climate-change-is-making-europes-fish-move-to-new-waters-254650

Bu yazıyı paylaş