Akıllı telefonların en büyük icat, sosyal medyanın ise insanları birbirine yakınlaştıran eşsiz bir araç olarak görüldüğü günleri hatırlıyor musunuz? Bu heyecanla teknolojiyi kucakladık, fakat bunun bedelini hiç düşündük mü? Yapay zekâ ve akıllı cihazları överken, kendi zekâmızı ne kadar etkili kullanmaktayız? Sürekli bağlantıda olmanın üzerimizdeki etkisini fark edebiliyor muyuz? Bildirimden bildirime savrulurken, hiç durup kendimize şu soruyu soruyor muyuz: Bu gerçekten hayatımızı daha da iyileştirmekte midir? Telefonumuza bakmadan bir gün geçirebilir miyiz? En önemlisi, dijital dünyanın bu sınırsız ve gereksiz içerikleri, özellikle gençlerin zihinlerinde nasıl yaralar açmaktadır?
Bu sorular artık sadece felsefî tartışmaların odağı olmaktan çıkmıştır. Gençlerin ruh sağlığı sorunları, benzeri görülmemiş bir hızla artmaktadır ve birçok uzman bu durumu doğrudan hiper bağlantılı dünyamıza bağlamaktadır. “Beyin çürümesi (brain rot)” kavramı, yani odaklanma, derinlemesine düşünme ve çevremizle anlamlı bir bağ kurma istidadımızın giderek zayıflaması, artık göz ardı edilebilecek bir mesele değildir. Sosyal psikolog Jonathan Haidt’in son çalışmalarında savunduğu gibi, çocukluk dönemi adeta baştan şekillenmektedir ve bu değişim hepimizi endişelendirmelidir.
Global Bir Tehlike: Ruh Sağlığı Krizi
Gençlerin ruh sağlığı dünya genelinde ciddi bir kriz içindedir. 2010’lardan bu yana depresyon, kaygı, kendine zarar verme ve intihar girişimleri hızla artmaktadır. Özellikle dezavantajlı gruplara mensup gençler bu sorundan daha fazla etkilenmektedir.
Uzmanlar, bu krizin başlıca sebeplerinden birinin sosyal medya olduğunu belirtmektedir. 2024’te yapılan bir ankette, ruh sağlığı uzmanları sosyal medyayı en büyük tetikleyici olarak göstermektedir. Haidt, 2024’te yayımladığı kitabında, çocukluğun telefon ve akıllı cihaz merkezli hâle gelmesinin ve aşırı korumacı ebeveynlik anlayışının ergenlerin sosyal ve zihinsel gelişimini olumsuz etkilediğini savunmaktadır.
Yaklaşık 30 yıllık bir eğitimci olarak bu değişimi öğrencilerimde ben de açıkça gözlemlemekteyim. Eskiden 20 dakika odaklanabilen gençler artık 1-2 dakika sonra sıkılmakta, sabır ve sebat gibi erdemlerden uzaklaşmakta, zor problemleri çözme veya tefekkür gibi melekelerini yitirmektedir.
Bu kriz, aslında gençlerin daha zayıf olmasından değil, muhtelif baskılar, gelecek kaygısı vb. farklı etkenlerin yanı sıra teknoloji ve sosyal medyadan kaynaklanmaktadır. Ayrıca, ruh sağlığı farkındalığının artması ve tanı kriterlerinin genişlemesi de vaka sayısının yükselmesine yol açmaktadır.
Dijital Tüketim Beynimizi Nasıl Çürütüyor?
Oxford University Press, 2024 yılının kelimesi olarak “beyin çürümesi” terimini seçmiştir. Bu kavram, aşırı dijital tüketimin yol açtığı zihnî gerilemeyi ifade etmektedir. İnsanlar uzun süre önemsiz çevrimiçi içeriklere maruz kalmanın etkilerini tarif etmekte zorlandıkça, bu ifadenin kullanımı hızla artmaktadır. Beyin çürümesinin belirtileri arasında zihinsel bulanıklık, dikkat süresinin kısalması ve karmaşık fikirlerle meşgul olma zorluğu yer almaktadır.
Her ne kadar bu kavram son zamanlarda yaygın bir sorun olarak tartışılsa da çok önceden de bu tehlikeye karşı uyarılar yapılmıştır. Sosyal medyanın sunduğu kısa ve hızlı içerikler, anlık dopamin patlamaları sağlarken derin düşünmeyi ve anlamlı etkileşimi engellemektedir.
Ekranlarla ve Sosyal Medyayla Şekillenen Bir Nesil
Jonathan Haidt’in araştırmaları da akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte, gelişmiş ülkelerde gençlerin ruh sağlığı sorunlarının 2010 yılından itibaren hızla arttığını göstermektedir. Sosyal yoksunluk, uyku eksikliği, dikkat dağınıklığı ve bağımlılık en belirgin problemler arasında yer almaktadır. Gençler arkadaşlarıyla yüz yüze daha az vakit geçirmekte, daha az uyumakta ve daha az yakın arkadaşlık kurmaktadır.
Bu krizi tetikleyen sebepler arasında, teknoloji şirketlerinin, kullanıcılarının maddi ve manevi sağlığını göz ardı ederek etkileşim süresini ve kârlarını artırmayı ön plana alması da yer almaktadır. 2021’deki Facebook sızıntıları ve Meta’nın Instagram politikası buna örnek gösterilebilir. Haidt, ayrıca bu krizi “aşırı korumacılık” anlayışıyla da ilişkilendirmektedir. Ebeveynlerin aşırı tedbirli davranması, çocukların dayanıklılık kazanmasını engellemektedir. Geçmişte geleneksel oyunlar gençlerin başa çıkma becerilerini geliştirirken, artan ekran süresi ve korumacı yaklaşımlar bu tecrübeleri büyük ölçüde azaltmaktadır. Araştırmacının çözüm önerileri arasında okullarda telefonsuz eğitim politikaları, akıllı telefon kullanımının geciktirilmesi ve devlet ile teknoloji şirketlerinin daha sıkı denetim uygulaması yer almaktadır. Ancak bu düzenlemeler, ilgili tarafların direnci sebebiyle çoğunlukla hayata geçememektedir.
Telefon Kısıtlandığında Ne Olmaktadır?
2024’te Colchester’daki Stanway Okulu’nda, akıllı telefon kullanımını kısıtlamanın etkileri üzerine bir araştırma yapılmıştır. York Üniversitesi tarafından yürütülen bu çalışmada, 8. sınıf öğrencileri 21 gün boyunca rızaları ile telefon kullanmamıştır. Sonuçlar dikkat çekicidir: Öğrencilerin daha erken uyumalarıyla uyku süreleri artmış, depresif duyguları %17 ve kaygı düzeyleri %18 azalmıştır. Fizikî sağlık göstergelerinde de iyileşmeler görülmüştür.
Bilişsel gelişim ise daha sınırlı kalmıştır. Hafıza %3 oranında artış göstermiş, dikkat sürelerinde belirgin bir değişim olmamıştır. Bu durum, kalıcı faydalar için daha uzun süreli uygulamaların gerekliliğini göstermektedir. Bir alışkanlığın kalıcı hâle gelmesi için 40 gün olarak ifade edilen asgari süre düsturu bu noktada kullanılabilir.
Bu bulgular, telefonların olumsuz etkilerinin geri döndürülebilir olduğunu ortaya koyarak bir nebze de olsa umut vermekte ve daha sıkı düzenlemelerin önemini desteklemektedir.
Dijital Çağda Zihnî Arınma ve Silkelenme
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, “Teknoloji bağımlılığı o kadar yaygınlaştı ki ben gelecek itibarıyla kitlesel bir Alzheimer’dan endişe ediyorum.” sözleri çarpıcıdır.
Bu çerçevede, Hocaefendi’nin “Zihinler Silkelenmeli” başlıklı makalesinde vurguladığı “zihinsel arınma” ve “zihnî silkelenme” kavramları, körelen istidatlarımızı nasıl geri kazanabileceğimize dair yeni ve anlamlı bir perspektif sunuyor.
Zihnimizi sürekli bilgiyle dolan büyük bir kütüphane gibi düşünebiliriz. Nasıl ki bir kütüphane düzenli bakıma ihtiyaç duyarsa, zihinlerimiz de gereksiz bilgilerden arınmaya ve yeniden düzene girmeye muhtaçtır. Dijital içeriklerin sınırsız ve filtresiz akışı, zamanla zihin tıkanıklığına yol açmaktadır.
Zihinsel kirlilik, düşünce kalıplarımızı da maalesef dönüştürmekte; sosyal medyanın dayattığı yüzeysel düşünce biçimleri, zamanla tabiatımız hâline gelmekte, odaklanmayı ve derinlikli düşünmeyi zorlaştırmaktadır.
Peki, zihnimizi nasıl silkeleriz? Tamamen dijital dünyadan uzaklaşmak mümkün değildir. Önemli olan, tükettiğimiz bilgiyle bilinçli bir ilişki kurmak ve zihinsel alanımıza neyi kabul edeceğimizi titizlikle seçmektir.
Bu çağda, günlük karşılaştığımız bilgi miktarı o kadar fazladır ki onu anlamlı şekilde işlememiz mümkün değildir. Bu yüzden, tıpkı evlerimizi düzenli temizlediğimiz gibi, zihinlerimizi de düzenli olarak sadeleştirmemiz gerekmektedir.
Dengeyi Kurmak ve Çözüm Yolları
Bu zorluklar karşısında temel bir gerçeği kabul etmek gerekir: Teknoloji ve sosyal medya artık hayatımızın ayrılmaz bir parçasıdır. Çözüm, bu araçları tamamen terk etmek değil, onlarla sağlıklı bir ilişki kurmaktır. Bu konuda farklı düzeylerde yapılabilecek aksiyonlar mevcuttur:
- Şahsi Düzeyde Yapılacaklar
- Zihnin dijital atıklarla dolduğunu fark etmek gerekir.
- Sosyal medya kullanımına sınırlamalar getirilmeli, ekran başında geçirilen süre azaltılmalıdır.
- Takip edilen hesaplar gözden geçirilmeli, faydasız olanlar çıkarılmalıdır.
- Günlük, aylık, yıllık belirli bir zamanı ekranlardan uzak, derin düşünmeye ayırmak faydalı olacaktır.
- Aile Ortamında Yapılacaklar
- Her değişim aileden başlar; ebeveynler çocuklara örnek olmalıdır.
- Akşamları aile içi kısa sohbetler veya karşılıklı müzakereler düzenlenmelidir.
- Çocukların aile içinde değerli bir birey olduklarını hissetmeleri sağlanmalıdır.
- Teknoloji kullanımında “tamamen iyi” veya “tamamen kötü” anlayışından vazgeçilmeli, doğru ve bilinçli kullanım teşvik edilmelidir.
- Ailece birlikte yapılacak sosyal faaliyetlere önem verilmelidir.
- Yaş grubuna uygun doğru ve faydalı içerikler tavsiye edilmeli; çocukların ve gençlerin ekran başında geçirdikleri süre, anlamlı ve geliştirici faaliyetlere yönlendirilmelidir.
- Dijital sağlığa ulaşmanın yolu kısıtlama değil, doğru kullanımı güçlendirmek olmalıdır.
- Toplumsal ve Politik Düzeyde Yapılacaklar
- Okullarda telefon kullanımını sınırlayan politikalar teşvik edilmelidir.
- Dijital okuryazarlık programları yaygınlaştırılmalıdır.
- Anlamlı içerikler desteklenmeli, zararlı içerikler aktif olarak şikâyet edilmeli, “Bana ne!” veya “Benim şikayetimden ne olacak!” gibi yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Ticari hayatta arz talep dengesinin önemi ve toplu hareketin getirileri göz ardı edilmemelidir.
- Devletler, teknoloji şirketleri ve sivil toplum kuruluşları iş birliği yaparak teknolojinin insanlığa faydalı şekilde kullanılmasını sağlamalıdır.
Teknolojiyi bütünüyle reddetmeden ama cazibesine kapılıp savrulmadan dengeli bir kullanım anlayışı geliştirmek zorundayız. Gençlerin manevî yönlerini besleyecek içerikler üretmek ve dijital mecralarda bilinçli yayınlara destek vermek, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Sosyal medya yalnızca tehditler değil, aynı zamanda imkânlar da barındırmaktadır. Haksızlıkların duyurulması, yardımlaşma çağrılarının yayılması ve yeni iletişim kanallarının kurulması gibi olumlu yönleri de göz ardı edilmemelidir. Mesele, bu araçları ne amaçla ve hangi ölçüde kullandığımız meselesidir.
Teknoloji bize hizmet etmelidir, bizi esir almamalıdır. Makineleri akıllandırmaya harcanan emek ve kaynaklar, insanın Allah vergisi istidadını daha verimli kullanmasına yönelmelidir. Zihin sağlığımızı korumak için bilinçli adımlar atarken, dijital imkânların olumlu yönlerini de değerlendirerek insanlık onurunu ve iradesini yücelten bir gelecek kurmak mümkündür.
Kaynaklar
- “Youth Mental Health Crisis”, https://en.wikipedia.org/wiki/Youth_mental_health_crisis
- Rahimi, R. “Oxford’s Word of the Year Is a Modern Condition Familiar to Most of Us”, https://en.wikipedia.org/wiki/Youth_mental_health_crisis
- Haidt, J. The Anxious Generation: How the Great Rewiring of Childhood Is Causing an Epidemic of Mental Illness, Penguin Press, 2024.
- “School Smartphone Ban Results in Better Sleep and Improved Mood”, https://shorturl.at/FCCLE (11.12.2024)
- Belgesel: Swiped: The School That Banned Smartphones, Matt ve Emma Willis sunumuyla.
- Gülen, M.F. “Zihinler Silkelenmeli”, https://herkul.org/kirik-testi/zihinler-silkelenmeli/