Kıl Deyip Geçme

Kış günlerinde hastalanmamak için dışarıya çıkarken ne kadar da çok şey giyeriz! Sıcak günlerden farklı olarak pardösü, kaşkol, şapka, eldiven, kalın çoraplar, botlar, içlik hatta kulaklık. Ancak hayvanlar için değişen bir şey yoktur. Meselâ, sokak hayvanları kediler, köpekler her zamanki gibi kendilerine lütfedilen hem yazlık hem de kışlık olan kıllarla donatılmış tabiî kıyafetleriyle dolaşır.

New York’taki Amerikan Tabiat Tarihi Müzesi idarecisi olan Robert S. Voss, kürkün memeliler için sağladığı en büyük faydanın iç sıcaklıklarını koruyarak ısı düzenlenmesine (termoregülasyon) yardımcı olduğunu ifade etmektedir[1]. Gerçekten de kutup tilkileri ve kutup ayıları gibi hayvanlar onlara ihsan edilen kalın kıllarının yardımıyla hayatta kalırlar. Kürkleri deriye yakın bir hava tabakası meydana getirerek termos gibi, vücut ısısını korumaya yardımcı olur. Bu tür hayvanlar harikulade bir şekilde yazları kılların bir kısmını döker, çünkü sıcak havalarda yoğun kıla ihtiyaç yoktur.

Ancak kılların vazifesi memeli hayvanları sadece sıcak ve soğuktan korumak değildir. Bunun dışında kılların birçok fonksiyonu daha vardır. Av yakalamada veya düşmanından gizlenmede kamuflaj elbisesi olarak kılların rengi ve deseni sanki bir ressam elinden çıkmış gibi renk uyumu ve estetiği ile hayvanın gizlenmesinde önemli bir rol oynar. Kıllarının uzunlukları ve dağılımı vücudun farklı bölgelerine ve yapacağı vazifeye göre değişir. Meselâ; kedigiller gibi yırtıcı olanlarda yüz, baş, kulak içi, kulak üstü, kollar, bıyık, kuyruk, kaşlar ve vücudunun geri kalan yerlerindeki kıl uzunlukları farklıdır. Burnun üzeri 1 mm kadar kıllarla kaplıyken bıyıkları 6-7 cm kadardır. Fakat, kıllar öyle incelikle dokunmuştur ki biz geçişleri fark edemeyiz, bir nevi kıyafeti olan kürkü harikulade bir terzilik ve usta bir berberlik eseri gibidir.

Bıyıklar

Kedigillerin bıyıkları bildiğimiz beş duyunun dışında çok kullanışlı bir altıncı duyu organı gibidir. Bütün memeli hayvanlarda ve insanda, kıllarda bulunan bir protein çeşidi olan keratinden yapılmış olup, kılın dışarıdan görülen kısmında bir sinir hücresi yoktur; fakat bütün kıl köklerinde olduğu gibi bıyıklarda da “proprioseptör” denilen çok hassas sinir uçları vardır.[2]

Bıyık kıllarının kökü, derinin içine yerleştirilmiş kıl soğanı (folikül) adı verilen derin ceplerde bulunmaktadır. Bu folikül içindeki kök kısmı S şeklinde bir kıvrım yapar. Northwestern Üniversitesinden bir ekibin mekanik bir simülasyon gerçekleştirerek yaptığı bir çalışmaya göre, bıyıklar bir nesneye dokunduğunda bu S şeklindeki kıvrım maruz kaldığı dokunma basıncına göre hareket ederek sensör vazifesi gören reseptör hücrelerini oynatarak beyne sinyaller göndermektedir. Sinyalleri alan beyin nasıl hareket edilmesi gerektiğini hissetmektedir.

Aslında bıyık kıllarının benzerleri kaşlarında, kulaklarında, çenelerinde ve ön ayaklarında da vardır ve aynı özelliklere sahiptir. Bütün bu kıllar vücudun, sağ ve sol tarafında simetrik dağılmış olarak bulunurlar. Çok hızlı ve başarılı bir avcı olmalarının sırrı bu kıllardır. Avlarının hareketini bu kıllar vesilesiyle takip eder ve yerlerini kolaylıkla bulurlar. Bıyıklarını bir cetvel gibi kullanan kediler; dar ve kapalı yerlere girmeden önce kafalarını sokarak ölçüm yapar. Böylelikle etrafındaki alanın genişliğine karar vererek hareket ederler[3].

Kılların Yapısı

Vücudumuzda ortalama olarak santimetrekareye 60 kıl düşmektedir. Kılların basit, yekpare bir yapısı varmış gibi görünse de birçok bölümden meydana gelirler. Kıl, cildin içindeki kıl kökü ile vücudun üstündeki kıl ekseninden (şaft) oluşur. Kıl kökü, her birinin belirli bir fonksiyonu olan birçok katmandan meydana gelir. Kıllar ölü hücrelerden oluşur fakat onu meydana getirmek için derinin altında harika bir mekanizma çalıştırılır.

Irklara göre değişse de normal şartlarda insanın kafa derisinde ortalama 100.000 kadar saç kökü vardır (sarışınlarda yaklaşık 146 bin, kahverengi saçlıların 110 bin ve kızılların yaklaşık 86 bin). Saç foliküllerine birçok kez kendini yenileme özelliği verilmiştir[4]. (Bu arada, saç ekiminde her bir kılın 1 dolara mal olduğunu düşünürsek dazlak olmayanlar bayağı zengin sayılır.)

Günde 50 ile 100 saç telinin dökülmesi normal kabul edilir. Erkeklerin yarısının saçları yirmili yaşlardan başlayarak dökülmeye başlar ve ellili yaşlarda tamamen ya da kısmi kellikler ortaya çıkar. Kadınların yarısı ellili yaşlarda kafa derileri görülecek şekilde saç kaybına uğrar. Tabi bu sayılar genetik durum, hormon, iklim ve beslenme şekline göre değişir.

Kıl Kasları[5]

Her kılın altında, o kılı hareket ettiren bir kas vardır. Bu kaslar vesilesiyle kıllara harika işler yaptırılır: Meselâ, kaslar kılın yüzeye yakın kısmında bulunan yağ keselerinin boşalmasına vesile olarak; deri ve kıl için tabiî yağlayıcılığa sebep olur, deriyi çatlatıp hasarlandırabilecek olan kuruluğun tesirinden korur. Her kıl cebi, aynı zamanda bir yağ bezine bağlıdır ve bu bezler, saça ve cilde sebum ismi verilen yağlı bir salgı çıkararak ikinci bir koruma sağlar. Antibakteriyel olan bu salgı aynı zamanda derinin asitlik derecesini (pH’ını) 5-6 arasında tutar.

Fakat unutulmaması gerekir ki uzun süre suda kalındığında, yağ tabakası dağılır ve su, üst deriye girer. Bu şekilde derimiz, şişkin, buruşuk ve kırışık bir görüntü sergiler (Evin temizliği sebebiyle, uzun süre sudan çıkmayan hanımların elleri buna en çarpıcı misaldir). Kıl kökü kasına verilmiş diğer bir vazife de vücut ısısının ayarlanmasında hareket etmektir. Vücut çok soğuk ortamda kaldığında, vücut ısısını arttırıcı mekanizmalar devreye sokulur. Kıllar iyi bir ısı yalıtkanıdır. Soğuk havada kıl kasları kasılarak kılları dikleştirir ve deriyi saran kıllar arasındaki hava tabakasını kalınlaştırarak sanki bir battaniye örtülmüş gibi ısı kaybını azaltarak vücut sıcaklığının düşmesi önlenir.

Saçlarımız

Beyazlayarak yaşlandığımızı ve ölümü hatırlatan saçlarımız en önemli organlarımızdan biri olan beynimiz için çok önemlidir, başımızı güneşten ve soğuktan korur. Saçlarımız hayvanlardaki kürk gibi kıllar arasında tutulan hava ile termoregülasyona yardımcı olur. Saçlarını kaybeden erkekler şapka gibi şeyler giyerek başlarını sıcaktan ve soğuktan korur.

Çocukluktan başlayarak tıraş eder, şekilden şekle sokarız saçlarımızı. Buradaki başka bir hikmet ise kılların kökleri dışında sinir hücresinin bulunmamasıdır. Yoksa asla traş olamazdık, her saç teli kesildiğinde yerimizden sıçrardık veya anestezi ile uyutulmamız gerekirdi.

Saçın Büyüme Döngüsü

Saçların dökülme ve tekrar yaratılmalarında bir devridaim görülür. Kıl soğancığı içinden büyümeye başlayan kıllar önce bir süre uzar (anajen dönemi, 2-5 yıl), sonra bir uyarı alınca uzaması durur (katajen dönemi, 1-2 hafta), büyüme durunca iç kılıf bozulur, kıl yüzeye doğru çekilir, kökle arasındaki ilişki azalır ve dökülür (telojen dönemi, 3-6 hafta). Bir süre sonra Muîd olan (tekrar yaratan) Rabb’imizin (celle celâluhu) izniyle yaratılış yeniden başlar ve aynı süreç tekrar eder.

Kılların uzama süresi olan anajen dönemi 2-5 yıl sürmekle beraber saçımızı genellikle bu süreden çok daha erken kestiğimiz için, saçlarımız sürekli uzuyor sanırız. Yaş ilerledikçe anajen fazda meydana gelen kıl gitgide kısalırken dökülme süreci artar. Öyle bir dönem gelir ki kıl derinin dışına çıkamayacak kadar kısa olur yani kellik başlamıştır. Bu sürecin hepsi genlerimizde kodlanmıştır. Her saç folikülünün bir büyüme periyodu vardır. 180 civarında farklı genin, kıllarımızın uzunluğu ve kalınlığı gibi fizikî özellikleriyle ilgili olduğu düşünülmektedir. Kollar ve bacaklarda anajen dönemi ortalama 30-45 gündür. Bu sebeple kol ve bacaklardaki kıllar saçlar kadar uzamaz ve hemen hemen aynı uzunlukta kalır.

Malzeme Bir, Vazife Çok

Ayak tabanı ve el ayaları, alın, gözaltları, üreme organlarının belli bir bölgesi, dudak, kulak ve kulak arkaları dışında vücudumuzun hemen her yerinde kıl kökleri mevcuttur; fakat kılların dağılımı büyük ölçüde genetiktir ve insandan insana farklılık arz eder[6].

El-Musavvir (Varlıklara şekil veren), el-Bedî’ (Eşi ve örneği olmayan, sanatkârane yaratan) Rabb’imiz kılları başımızda saç, gözümüzde kirpik, alnımızda kaş, yüzümüzde sakal, dudağımızın üstünde bıyık yapar. Hepsi aynı malzemeden var edilmelerine rağmen saç ve sakalımız uzarken kaş ve kirpiklerimiz belirli bir yerden sonra durur. Bu kılların varlıkları zarif bir yüz güzelliği sağlar. Meselâ, kendimizi kaşsız ve kirpiksiz olarak tahayyül edersek ne kadar estetik bir görünüm sağladıklarını daha iyi anlarız. Ayrıca hepsinin ayrı ayrı da görevleri vardır.

Meselâ, burnumuzun ve kulağımızın içindeki kıllar koruma mekanizmasının bir parçasıdır; böcek, toz gibi yabancı cisimlerin içeri girmesine mâni olur. Burnumuzun içindeki kıllar soluduğumuz havanın nemlendirilmesinde de rol alır. Burun içini döşeyen epitelden salınan sümüksü sıvı (mukus) kıllar üzerine çıkarak hava yollarının sürekli nemli kalmasına sebep olur.

Ayrıca, kılların olduğu bölgeler, mor ötesi ışınların zararlarından daha az etkilenmektedir[7]. Buna ek olarak kıllar, duyularımızı daha da keskinleştirmektedir. Böylece vücudumuza böcek gibi canlılar konduğunda kıllar sayesinde bunları daha kolay fark ederiz.

Kol ve bacaklarımızdaki kıllar da derimizi toz, kir ve yağlardan korur. Kıllar olmasaydı deriye temas eden kirler doğrudan derinin gözeneklerine dolardı. Koltuk altı ve kasıklardaki kıllar enfeksiyon ve hastalıklara karşı direnmemizi sağlayan bağışıklık sisteminin en önemli parçası olan lenf bezlerinin termal olarak korunmasına yardımcı olmaktadır.

Kaşlarımız, gözümüzü ter gibi alnımızdan akabilecek sıvılardan korur. Gözlerin kamaşmaması için kaşların yaptığı gölge önemlidir. Gözlerimizi korumak için kirpikler çok önemlidir. Toz, kıl, çöp, lif, rüzgârla savrulan maddelerin gözümüze girmesini önler. Bu parçacıklar çok küçük gibi görünseler bile gözümüze rahatsızlık verir.

Neticede, vücudumuzdaki her bir kıl tanesinin görevli olduğu ve hiçbirinin bedenimizde rastgele bir yerde var olmadığı çok açıktır. Bir malzemeye binler vazife yaptırarak hiç aklımızda olmayan ihtiyaçlarımızı bilen ve karşılayan el-Alîm (Her şeyi en ince noktasına kadar bilen, ilmi ebedi ve ezeli) olan Rabb’imize O’nun ilmi ve malumatı adedince şükürler olsun!

Dipnotlar

[1] https://www.livescience.com/54701-fur-hair-wool-whats-the-difference.html

[2] “Bıyık ve Dokunma Duyusu”, Popular Science, Mayıs 2021.

[3] vcahospitals.com/know-your-pet/why-do-cats-have-whiskers

[4] https://www.newworldencyclopedia.org/entry/Hair#Head_hair

[5] Dr. Aslan Mayda, “Kıl Kasları ve Tefekkür Ufku”, Sızıntı Dergisi, Aralık 2012

[6] A.g.e.

[7]  Patrick Yesudian, “Human hair – An evolutionary relic?”, International Journal of Trichology, Volume 3, 2011

Bu yazıyı paylaş