Nezih bir mekânda “Adanmış Bir Gönül İnsanı Hacı Ata” kitabı için imza günü düzenlenmişti. Gelenlerin arasında simaları gelecek gamzeden iki genç kızımız heyecanla “Hacı Ata için Önden Giden Atlılardan diyebilir miyiz?” diye sordular. Ben de dedim ki: “Hayır o, sadece önden giden atlılardan değil, aynı zamanda onların önünü açan; sadakatleri, ihlas ve samimiyetleri ile ilk saflarda yer alan ağabeylerin ağabeyidir.”
Tam adı Yusuf Kemal Erimez olup 22 Nisan 1926’da Samsun’un Havza ilçesinde doğmuştur. Babası jandarma subayı Ahmet Hilmi Bey, annesi aslen Beyrutlu Emine Suphiye hanımdır. Üç yaşlarında iken ailesi İstanbul’a taşınır, çocukluk ve gençlik yılları burada geçer. İstanbul’un en gözde okullarında eğitim görür ve bir İstanbul beyefendisi olarak yetişir.
Mensubu bulunduğu aile aslen Aydınlı olup çok varlıklı insanlardır. Kendisi liseden sonra ailenin arazilerini işletmek üzere İncirliova’ya yerleşir. Bir yandan tarla bahçe işleri yaparken diğer yandan da Adnan Menderes’in partisinde siyasi faaliyetlerde bulunur. Sonraları siyasetle İslamî hizmetlerin bir arada yürümeyeceğini görür. Ancak siyasilerle de bağını koparmaz. Nitekim sonraki yıllarda Süleyman Demirel ve Turgut Özal’la da yakın dostluklar kurar ve bu irtibatlarını hizmetin önünü açmak için kullanır.
Huzura Yöneliş
30 Temmuz 1956’da Adviye Hanım’la evlenir. Artık dünya adına istenebilecek her şeye sahip olmasına rağmen içindeki boşluk hissini bir türlü gideremez. Onun yetiştiği 1940’lı yıllar din-diyanet adına ülkenin en çorak dönemleridir. Kalbinde bir iman kıvılcımı olsa da yaşadığı ortamlar, onunla mabet arasına birtakım maniler koymuştur. Cenab-ı Hak, İncirliova’da bazı güzel insanlar vesilesiyle bu engelleri kaldırdı. Rabb’ine kulluk yapmanın o muhteşem tadına varınca derin bir muhasebe içinde “Ben ömrümün yarısını boşa geçirmişim, geri kalan ömrümü Allah yoluna adayacağım.” der ve bu sözüne hep sadık kalır.
Bundan sonra hayatına yepyeni bir sayfa açmasına rağmen, eski arkadaşları onu rahat bırakmaz ve eski hayatına döndürmek isterler. Bunun üzerine kararlılığının bir ifadesi olarak önce umreye sonra da hacca gider ve sakal bırakır. Ardından bir süre gönüllü olarak hac ve umre organizasyonları yapar. Artık aradığı huzuru bulmuş gibi olsa da hâlâ arayışı bitmez. Bu yüzden Ege bölgesindeki hocalarla ve İslamî çevrelerle tanışır. Nerede bir hayır işi, nerede bir İslamî hizmet olsa Hacı Kemal hep oradadır artık.
İzmir’de önce o yılların meşhur hatiplerinden Konyalı Tahir Büyükkörükçü ile tanışır. Bir zaman sonra merkez vaizi olarak İzmir’e gelen Yaşar Tunagür Hocayla, artan bir aşk ve tempo ile İslamî hizmetlere devam eder. Onun bu koşuşturmalarına yakından şahit olan Yaşar Hoca ona “Ege Müftüsü” lakabını takar.
Şimdi Aradığımı Buldum
Bir müddet sonra Yaşar Hoca, Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına tayin olunca yerine Fethullah Gülen Hocaefendi’yi gönderir. Hocaefendi ilk cuma vaazını İzmir Kestane Pazarı Camii’nde verir. Vaaz, merkezi sistemle İzmir’in diğer camilerinde de dinlenmektedir. O günlerde Başdurak Camii’nin karşısında lokanta işleten Hacı Kemal Abi, yakın olması sebebiyle namazlarını burada eda etmektedir. Şadırvanda abdest alırken Hocaefendi’nin vaazını duyunca heyecanla ayağındaki takunyalarla Kestane Pazarı Camii’ne koşar. Hocaefendi’yi biraz yakından tanıyınca “İşte şimdi aradığımı buldum.” der ve bir daha da peşini bırakmaz.
1966 yılında başlayan bu beraberlik, vefat edeceği ana kadar devam eder. O, artık Hocaefendi’nin dert ortağı, dava arkadaşı ve en büyük destekçisidir. Hocaefendi’nin etrafındaki hizmetler büyüdükçe adeta evinin yolunu unutur. Gece gündüz koşturduğu o günlerde yolunu gözleyen bir annesi, bir eşi, dört de çocuğu vardır. Onları her ne kadar sahipsiz bırakmasa da onlara yeterince zaman ayıramaz. Bir gün yakın dostu Osman Kara Hoca birkaç arkadaşıyla evine gelip de “Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızını Doktor Mahmut’a istiyoruz.” deyince şaşkınlık yaşar. Zira, daha düne kadar fırsat bulursa kucağına alıp başını okşadığı kızı ne zaman büyümüştür ki! Kendi kendine, “Kızım gelinlik çağa gelmiş haberim yok.” diye hayıflanır. Ama o günlerde böyle adanmışlara o kadar ihtiyaç vardı ki başka türlüsü olamazdı zaten.
Hocaefendi’nin onu en çok etkileyen yönü hiç kuşkusuz dava şuuru ve gözyaşlarıdır. 80 İhtilali sonrası Hocaefendi her ne kadar aransa da hizmetlerin devamı için bazen kış günü bir bağ evinde bir araya gelirler. O gün abdest molası esnasında İzmir günlerinden tanıştıkları insanlarla eski günleri yad ederek tebessümün ötesinde hafiften gülüşürler. Onların bu hâlini gören Hocaefendi, durumun hassasiyetinden dolayı “Cennetle mi müjdelendiniz, Cehennem size endişe vermeli değil mi?” gibi bir söz söyler. Söylenen bu söz karşısında Hacı Kemal Abi çok hüzünlenir ve bir kenara çekilip “Allah benim gibi bir garibi Cehenneme koyacak da ne olacak”[1] der. Hocaefendi onun bu hâlini görünce söylediği sözden dolayı hicap duyar.
Cömertlikte Zirve
Hacı Kemal Ağabey’in en önemli özelliklerinden biri cömertliğidir. Bir yerde arkadaşlarıyla yemek yese hesabı o öder, bir gariban görse karnını doyurup cebine harçlık koyar. Nerede bir hayır işi olsa fedakârlıkta o hep en öndedir. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Cömert Allah’a yakın, insanlara yakın, cennete yakındır …”[2] buyurur. Sanırım onun bu cömertliğine bir mükafat olarak Allah, onu Hocaefendi ile buluşturur. O boyunduruğu hep önde göğüsler. Hizmette ne zaman bir tıkanıklık olsa hemen arsasını, olmadı dükkanını satar. Fatih Koleji inşaatı sırasında işler parasızlıktan durma noktasına gelince yıllarca ikamet ettiği baba yadigârı evini gözden çıkarıverir.
Ülkenin batısında, işler kısmen de olsa kıvamını bulunca Hocaefendi’nin işareti ile Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Doğuyu ayağa kaldıracak ve Doğu-Batı kardeşliğini tesis edecek unsur eğitimdir.” çağrısına cevap vermek üzere Van’a gider. Van Gölü’nün serinliğinde gönülleri ferahlatan zil seslerini duyduğu zaman “Oldu bu iş.” deyip sevinç gözyaşları döker. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1992’de Van’a yaptığı ziyaret sırasında; “Kim yaptırdı bu okulu?” diye sorar. “Hacı Kemal” cevabını alınca “Ha, onun gibi on tane adamım olsa dünyayı elimde döndürürdüm.”[3] der.
O Bir Alperendi
Artık ülkemizde yapılan işler belli bir seviyeye gelmiştir. 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği dağılmaya başlayınca Hocaefendi hizmet erlerine Orta Asya’yı işaret eder. Önce birkaç heyet gidip gelir. 1992 yılı mart ayında Sadettin Başer ve Hacı Kemal ağabeyler, ilk resmi görüşmeleri yapmak üzere Azerbaycan’dan başlayarak bütün Türkî Cumhuriyetleri dolaşırlar. Yaklaşık iki ay süren bu yolculuk çok zorlu geçer, ama bir o kadar da bereketli olur.
O günlerde kendisi 65-66 yaşlarındadır. Tansiyonu, şekeri ve ileri derecede kalp rahatsızlığı gibi bazı hastalıkları vardır. Tanıdıkları “Yaşlısın, hastasın, gitme.” diye yalvarsalar da onları dinlemez. En sonunda Hocaefendi, “Sen benim arkadaşım, yoldaşımsın, burada kal.” der. Ancak o, “Ne olur hocam beni hicret sevabından mahrum bırakma.” der ve kervana katılır.
“Hacı Ata”
Onun bahtına Tacikistan düşmüştür. Yetmiş yıllık kışı, tez vakitte bahara çevirebilmek için öğretmenler ve okul malzemeleriyle beraber yola çıkar. Uçak Duşanbe Havaalanı’na indikten sonra eşyaları, kiraladığı kamyonlara yükletir. Ancak henüz hareket etmeden başlarında kar maskeleri ve ellerinde silahlarla bir çete onları karşılar. Gecenin zifiri karanlığını delen bir sesle çete reisi; “Yere yatın, ellerinizi başınızın üzerine koyun, kıpırdayanı vururuz!” diye bağırır. Kalpleri ürperten bu ses gencecik öğretmenlerin kalbine bir kor gibi düşer. Ama o kolay pes edecek adam değildir. Bir arslan edasıyla kükreyerek; “Beni dinleyin, kargaşadan dolayı herkes ülkenizi terk ederken bu genç öğretmenler hayatlarını hiçe sayarak sizin çocuklarınızı eğitmek üzere buraya geldiler, ama siz onları soymaya çalışıyorsunuz. Allah’tan korkun!” der. Bu arada emanetleri zayi ederim endişesiyle gözlerinden yaşlar dökülmektedir. Çete reisi bu kükreme karşısında yüzündeki siyah bereyi sıyırıp göz pınarlarından akan yaşları silerek, “Benim de anam Türk, hakkınızı helal edin, sizi üzdük.”[4] diyerek sarılır boynuna. O günden beri Tacikler, ona hep “Hacı Ata” derler.
“Yeri Doldurulamaz Bir Aksiyon İnsanıydı”
Evet, Hizmet söz konusu olunca o, adeta kendinden geçer, yaşını, hastalıklarını unutur ve öyle bir koşturur ki gençler onun hızına yetişemez. Bu hızlı koşunun sonunda, bir küheylan gibi çatlama seviyesine gelince ağır bir kalp krizi geçirir. Tedavi için geldiği İstanbul’da komaya girer. Dünya ile bağlarını tamamen kopardığında tarihler 13 Mart 1996’yı gösteriyordur.
Onun vefatının ardından Hocaefendi şöyle diyecekti: “Hacı Kemal zengindi, yedi sülalesine yetecek zeytinlikleri ve serveti vardı. Birkaç defa eğitimle alâkalı konuşmalarımı dinleyince talebeye burs vermek, okullar açmak için dükkânlarını sattı ve arkada dünyalık bir şey bırakmadı. Bir gün, kendisine, ‘Seninle benim ev sahibi dahi olmamamız lazım. Gel, bu hayırlı işlerde Allah’ın rızasını aradığımıza hâlimiz şahit olsun’ dedim. Ve bu fedakâr ve cömert insan hayatı boyunca kiralık bir evde veya bir okulun mütevazı odasında kaldı. Allah rahmet etsin, 70 küsur yaşlarında son günlerini Tacikistan’da o fevkalade şekeri, fevkalade rahatsızlığıyla geçirdi. Göçüp gitmekle benim hayatımı hicrana boğdu. Yeri doldurulamaz bir aksiyon insanıydı.”[5]
Hocaefendi her vesile ile Hacı Kemal Abi’den bahseder, onu hep hayırla ve özlemle yad ederdi. Reşit Haylamaz Hocamızın anlatımına göre Hocaefendi fütüvvet ruhu bahsinde “Bir insan 80 yaşına geldiği hâlde hâlâ dinamizminden bir şey kaybetmediyse o fetadır.” dedikten sonra örnek olarak Hacı Kemal Abi’yi verir. “Hacı Kemal onlardan biriydi.” der.
Gerçekten o, örnekleri kendinden gönüllüler hareketinin en güzel temsilcilerinden biriydi. Rabbim makamını âli, bizleri de geride bıraktığı emanete ehil eylesin.
Dipnotlar
[1] M. Fethullah Gülen, “Bir Garibin Recası”, Herkul Nağme, 26. Nağme, 06.05.2012.
[2] Tirmizi, Birr ve Sıla, Hadis no: 1961.
[3] Harun Tokak, “Dünyayı Döndürürüm”, Samanyolu Haber, 17 Mart 2024.
[4] Abdullah Aymaz, “Yusuf Kemal Erimez”, Çağlayan, sayı: 24, Mart 2019, s. 32-35.
[5] M. Fethullah Gülen, “Merhum Hacı Kemal Erimez”, fgulen.com, [https://fgulen.com/tr/basindan-tr/dizi-yazilar-dosyalar/ozel-dosyalar/merhum-haci-kemal-erimez], erişim: 1 Temmuz 2025.