Makineler Düşünebilir mi? Yapay Zekâ

Akıl, kalbin yardımıyla iyiyi ve kötüyü (hayrı ve şerri) ayırt edebilen, düşünme ve idrak etme kabiliyeti mânâsına gelirken zekâ, veriler ve sinyaller yardımıyla eşya ve hadiselerin zahirî özelliklerini algılayabilme ve bunları analiz edebilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Anlama ve çözümleme ne kadar isabetli ve hızlı olursa, zekânın da o kadar fazla olduğu ifade edilmektedir.

Hayvanlarda akıl olmadığı için, Allah’ın (celle celâluhu) emir ve yasaklarından mesul tutulmamışlardır. Fakat kargalar ve yunuslar gibi birçok hayvanın zekâsının varlığı ve sınırlı bir öğrenme yeteneğinin olduğu bilinmektedir.[1] Hayvanlar gibi makineler de akıllı olmasalar bile “zeki” olabilirler.

Yapay Zekâ

Yapay zekâ tabanlı sistemler, özel yazılımlar yardımıyla öğrenebilen sistemlerdir. Diyelim ki bir odanın bir ucundan diğer ucuna gidebilen bir robot tasarladık. Odamızın şekli veya odadaki eşyaların konumu değiştiğinde, robotumuz eşyalara çarpmadan gitmesi gereken yere ulaşabiliyorsa, yapay zekâya sahiptir diyebiliriz. Bu tür sistemler, değişen durumlara uyum sağlayabilmekte, hız, konum veya şekil gibi değişikliklere göre kendini ayarlayabilmektedir.

Bugün bilim insanları üç farklı yapay zekâdan bahsetmektedir:[2]

Kısıtlı Yapay Zekâ, hesap makinesi gibi sadece matematikle ilgili işlemlerde veya satranç gibi sadece belirli bir oyun için geliştirilen, hususî görevleri yerine getiren yazılımlardır.

Genel Yapay Zekâ, herhangi bir görevi yapabilecek şekilde tasarlanmış, yani insan zekâsına denk yazılımlardır.

Süper Yapay Zekâ ise, insan zekâsından daha ileri seviyede olan yazılımlardır.

Henüz Genel Yapay Zekâ ve Süper Yapay Zekâ seviyesine ulaşan bir yazılım mevcut değildir.

Yapay Zekâ Çalışmaları

Yapay zekâ çalışmalarının başlangıcı II. Dünya Savaşına dayanmaktadır. Almanların “Enigma”[3] isimli aletle ürettikleri, sürekli değişen şifreleri, İngilizler “Turing” makinesi yardımıyla kırmıştır. Bu hadisenin, savaşı iki yıl kısalttığı ve yaklaşık 14 milyon insanın hayatını kurtardığı öne sürülür.

Günümüzde makinelerin bazı zekâ oyunlarında insanlarla yarıştığını görmekteyiz. Mesela 1997’de dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov, “Deep Blue” adlı bir yazılıma yenilmiştir. 2011’de IBM’in ürettiği “Watson” isimli sistem, insanlarla yarıştığı bir bilgi yarışmasında birinci olmuştur. Filozofların oyunu olarak bilinen ve daha çok sezgi ve tecrübeye dayanan “Go” oyununda, dünya şampiyonu Lee Sedol da 2016’da “AlphaGo” isimli bir yazılıma yenilmiştir.

Bugün bizimle “sohbet” eden, makale yazan, hatta röportaj yapan farklı yapay zekâ uygulamaları mevcuttur.

Burada asıl mesele, yapay zekânın hangi gaye için kullanılacağıdır. Savunma sanayiinde kullanılan yapay zekâ uygulamaları olduğu gibi, tümörlü hücrelere ulaşmak gibi hassas cerrahi müdahalelerde, ilaç yapımında, otonom, yani sürücüye ihtiyaç olmadan, bağımsız işleyen araçlarda da bu tür yazılımlar kullanılmaktadır. Ayrıca Avustralya ve Güney Afrika’da hayata geçirilmesi düşünülen bir radyo teleskop projesi olan SKA da yapay zekâ yazılımlarıyla çalışacaktır.[4]

Yapay Zekâ, İnsan Zekâsını Geçebilir mi?

Bu konuda farklı tahminler vardır, fakat öngörüler tutmadığı için hep daha sonraki yıllara işaret edilmektedir. Mesela, Nobel ödüllü Amerikalı bilim insanı Herbert A. Simon,[5] 1965 yılında, “20 yıl içinde makineler insanların yaptığı her şeyi yapabilecek.” demiştir. Bilim kurgu yazarı Vernor Vinge,[6] 1993’te bunun 30 yıl içinde olacağını iddia etmiştir. Robot bilimi ve yapay zekâ uzmanı Hans Moravec[7] ise, 1995’te 45 yıl sonrasına işaret etmiştir. Bir dönem INTEL’in başkanlığını da yapan ve fizikte kullanılan Moore kanunun sahibi Gordon Moore ise bunun asla gerçekleşmeyeceğini, 2008 yılında öne sürmüştür.

Bir gün Süper Zekâ algoritmaları yazılacak olsa bile bu cansız sistemlerin duyguları ve ruhî vasıfları olmayacaktır. Sistemlerin insanî değerlere öncelik vermesi için, algoritmalara etik değerler entegre edilmeye çalışılmaktadır.

İnsan beynini taklit edebilen sistemler inşa edilse bile, mesele ruh ve kalbe bağlı, manevî, ahlakî ve hayatî kararlar vermeye gelince, bu sistemler yetersiz kalabilir. Tam mânâsıyla insanın yerine geçebilecek bir sistemin varlığı pek mümkün gözükmemektedir.

Yapay Zekâ Hikayeleri

Hayalî bir hikâyede, bir yapay zekâ yazılımı, büyük bir şirketin idaresinde kullanılmaya başlanır. Hedef, birçok alanda, insanlara ihtiyaç olmadan, daha düşük maliyetle, daha verimli ve hızlı çalışmalar yapabilmektir. Şirketin çeşitli birimlerine robotlar yerleştirilir. Bu makineler telefon bağlantılarıyla başka şirketlerle iletişime geçebilmekte, alım satım yapabilmekte hatta şirketin temizlik vakitlerine karar verip temizlik şirketlerini arayarak eleman istemektedir. Fakat insan kaynaklarının başına konan robot, bir gün kontrolden çıkar. Yavaş yavaş insanları işten çıkarıp yerine makineler alır. İşten çıkarttığı insanların binaya giriş çıkış kartlarını da iptal eder. Bütün bunları da kurallara uygun yapar, mesela insanların tazminatını ödeyerek ve resmî dairelere bilgi vererek icraatta bulunur. Gelişmelerden ilk başta memnun olan yönetim kurulu başkanının cep telefonuna gelen, işten çıkarıldığına dair mesaj ortalığı ayağa kaldırır. Birçok film ve dizi için buna benzer yapay zekâ hikâyeleri yazılmaktadır.

Peki ya bizim hikâyemiz, bizim algoritmamız?

Hikayemizdeki rolümüzü layıkıyla yerine getiriyor muyuz? Yapay zekâ yazılımlarına hayret ederken kendi maddî ve manevî donanımımızın farkında mıyız?

Mesela, muhteşem bir kapasiteye sahip beynimizi[8] tanıyor muyuz?

Beynimizin bütün fonksiyonları henüz keşfedilmemiştir. Beynimiz, nöron adı verilen 100 milyar kadar sinir hücresi ile en az 1015 adet sinaps[9] adı verilen hücreler arası hassas bağlantı yardımıyla işlev görür. Buradaki hadiseyi, 100 milyar abonesi olan, trilyonlarca bağlantıyı kusursuz bir şekilde, her an gerçekleştirebilen bir telefon operatörüne benzetebiliriz.

Yapay zekâ yazılımlarında, beynimizi taklit eden algoritmalar, “hiper parametre”leri kullanır. İnsanların yazdığı metinlere çok benzeyen metinler üreten GPT-3 isimli yapay zekâ yazılımı, öğrenme sürecini kontrol eden yaklaşık 175 milyar hiper parametreyle çalışmaktadır.

İşlem gücü bundan çok daha fazla olan beynimizi kullanabilmemiz için günlük gıdamızı almamız ve yeterince dinç olmamız yeterlidir. Beynimiz, yaklaşık 768 bin km olan sinir ağı ile her an iletişim halinde bulunduğu bütün kaslarımıza, bizden habersiz, sürekli ve gerektiği kadar elektrik sinyali göndererek organlarımızın muntazam bir şekilde çalışmasında görev yapar. Beynimizin işlem kapasitesine yakın bir yapay zekâ uygulamasını geliştirmek için yaklaşık 15 trilyon dolar gereklidir.

Beyin, Rabbimizin bize ihsan ettiği onlarca organdan sadece birisidir. Hepimiz muhteşem bir maddî ve akıl almaz bir manevî donanımla dünyaya geliriz. Sadece zekâyla değil, akleden kalbimizle yaratılışın sırlarını keşfedebiliriz.

Dipnotlar

[1] www.newscientist.com/article-topic/animal-intelligence

[2] codebots.com/artificial-intelligence/the-3-types-of-ai-is-the-third-even-possible

[3] www.britannica.com/topic/Enigma-German-code-device

[4] en.wikipedia.org/wiki/Square_Kilometre_Array

[5] www.britannica.com/biography/Herbert-A-Simon

[6] en.wikipedia.org/wiki/Vernor_Vinge

[7] en.wikipedia.org/wiki/Hans_Moravec

[8] www.nature.com/articles/nn0307-267

[9] www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK234146

Bu yazıyı paylaş