Gözlerimiz ve Kontak Lensler

Göz bir hassedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.”[i]

 

Beyinden sonra en kompleks organımız gözlerimizdir. Bu mucizevî organ, dinlenme ihtiyacı olmadan, her an %100 kapasiteyle çalışır. 10 milyondan fazla rengi ve grinin 500 farklı tonunu ayırt edebilir. Kornea adı verilen, gözün en ön kısmında yer alan, ışığı odaklamak ve gözü haricî tesirlerden korumak için özelleştirilmiş saydam ve eğimli yapı, kan damarı ihtiva etmeyen bir dokudur.

Lens (mercek), korneadan sonra gözün ikinci ışın kırma unsurudur. Lensin çok farklı anatomik özellikleri vardır. Sinir donanımı yoktur; o da damarsızdır. Beslenmesini arkasındaki vitreus[1] ve önündeki aköz hümorden[2] sağlar. Göz, doğumdan ölüme kadar hayatta kalan hücrelerle vazifesini eda eder. Kaybedilen bir hücrenin telafisi yoktur.

Göz merceğinin kırma özelliğinin veya kornea tabakasının bozulmasından kaynaklanan görme bozukluklarına karşı gözlük yerine başka bir görme aracının kullanılması fikri, ilk olarak 16. yüzyılda Leonardo da Vinci tarafından ortaya atılmıştır.[3]1508 yılında onun tarafından yapılmış bir lens çizimi mevcuttur. 1636 yılında Rene Descartes tarafından geliştirilmiş, içi su dolu bir boru, gözün önüne getirilmiş ve ucu bir mercekle kapatılmıştır.[4]

1888 yılında, Adolf Eugen Fick ve Eugène Kalt, birbirinden habersiz olarak ilk kontak lens tasarımını yaptı. 1892’de, Alman Carl Zeiss firması, Jena şehrinde ilk kontak lensleri üretti. 1937 yılında William Feinbloom, plastikten yapılmış ilk skleral[5]kontak lensi geliştirdi. Otto Wichterle’in HEMA’yı (hidroksietil metakrilat) geliştirmesiyle, yumuşak ve su tutan plastikten ilk kontak lensler 1964 yılında yapılmıştır. %38 nispetinde su ihtiva etmesi ve oksijeni geçirmesi sebebiyle bu lenslerin kullanımı çok rahattı. 1969 yılında Griffin Contact Lens şirketi tarafından %58 oranında su içeren, uzun kullanım süresine sahip kontak lensler üretildi. 1980’de lens yapımında silikon kullanılmaya başlandı.[6]

Bugün yeryüzünde yaklaşık olarak 140 milyon kontak lens kullanıcısı olduğu tahmin edilmektedir. 2025 yılında bu pazarın büyüklüğünün 15 milyar dolara ulaşması bekleniyor. ‎Uluslararası Miyop Enstitüsüne göre, miyop oluşumu hızla artmaktadır ve ‎2050‎yılına kadar küresel nüfusun ‎yaklaşık  %50’sinin‎ miyop olması beklenmektedir.‎[7]

 Kontak lensler uygulama amaçlarına göre ‎düzeltici, tedavi edici ve kozmetik odaklı olmak üzere üç kısma ayrılabilir. Düzeltici lensler ‎2018‎ yılında ‎%43,2’lik‎ bir paya sahipti. Düzeltici lensler görme bozukluklarını düzeltmek için kullanılır. Bu tür lensler, gözlük kullanımına ve kırma kusurlarının cerrahî yöntemlerle ve lazerle giderilmesine bir alternatif oluşturur. Tedavi edici lensler, birçok göz yüzeyi hastalığında, iyileşme döneminin hızlandırılması maksadıyla kullanılır. Kozmetik kullanımda ise, göz rengini değiştirmek ya da iris tabakası olmayan hastalarda estetik görünüm sağlamak hedeflenir.

Hangi lensin uygun olduğuna doktorlar karar verir. Gözün büyüklüğü, dış tabakanın profili, görme bozukluğunun cinsi, göz kapağı açıklığı ve gerilimi, gözyaşı film tabakasının durumu ve göz anomalileri, uygun merceğin seçimine tesir eden faktörlerdir.

Kontak lensler sert veya yumuşak olabilir. Uzun süreli kullanılan kontak lensler, 24 saat ya da daha uzun süreli takılabilen kontak lenslerdir. Sık değiştirilen kontak lensler ise, 1 gün ile 3 ay arasında değişen sürelerde kullanılabilen lenslerdir.

Büyük dış tabaka kıvrımı (astigmat) veya çok kuru bir göz, yumuşak lens gerektirir. Gözyaşı, çözülmesi gereken bir bilmece olarak muammasını korur. Gözyaşı araştırmacısı Dr. Helmut Opel’e göre, gözyaşı bütün organizmayı yansıtan bir ayna mahiyetindedir. Bu aynaya bakarak hastalıklar hakkında fikir sahibi olunabilir. Hormonal yapıda ve enzimlerde meydana gelen değişiklikler ve gözyaşındaki proteinlerin bileşimi, kontak lens­lerin kullanılmasının uygun olup olmadığına dair işaretler taşırlar.

Bozulan bir gözyaşı film tabakası, tahrişlere ve uyumsuzluğa yol açar. Bu da üst taraftaki göz tabakalarında bozukluklara sebep olabilir. Sağlıklı bir gözyaşı filmi ise kontak lensi kaplar ve onu gözde fark edilmez bir misafir yapar. Fakat gözyaşı sıvısı, bakteriler ve mantarlar sebebiyle lens üzerinde oluşan birikimler bu dostluğu bozar. Bu durum, su ihtiva eden lenslerin uzun süreli takılmasında ortaya çıkar. Bu probleme bir çözüm olarak lens üreticileri, sert olmakla birlikte oksijeni geçirebilen bir lens ürettiler. Flor polimerinden yapılan bu sert lens, eski yumuşak lenslerden 10 kat daha fazla oksijen geçirmektedir. Son olarak 1999 yılında bir buluş gerçekleştirildi ve silikon hidrojeller icat edildi. Silikonun maksimum seviyede oksijen geçirgenliğine sahip olmasından dolayı lensler artık bu maddeden üretilmeye başlandı. Artık, lensler gece yarısına kadar kullanılabiliyor ve gözü daha az yoruyor. Bir de tedavi amaçlı kullanılan kolajen lensler vardır ki bu biyolojik lensler takıldıktan birkaç gün sonra çözünerek özelliklerini kaybeder.[8]

Kontak lens kullanımında yaşanabilecek bazı sorunları göz ardı etmemek gerekir. Alışma sürecinin zahmetli olması, kişinin takıp çıkarmada sorun yaşaması, göz kuruluğu ya da göz sulanması meydana getirebilmesi, hijyen kuralları ihmal edildiğinde görme kaybına gidebilecek kadar büyük riskler oluşması, gözlerin lense alerjik tepki vermesi ve uzun süreli lens kullananların yanında solüsyon ve saklama kabı gibi ek ürünler taşıma zorunluluğu, kontak lenslerin dezavantajlı yönleridir.

Kıymetli bir mücevher gibi, kafatasımızın içinde, dış etkilerden korunacak şekilde yerleştirilmiş olan gözlerimizin sadece mercek ve kornea kısımlarındaki bazı kusurların telafisi için kullandığımız yapay lensler ne kadar mükemmel olursa olsun yine de asıllarının yerini tutmamaktadır. Öyleyse bize lütfedilen gözlerimiz ve görme yeteneğimiz için ne kadar şükretsek azdır.

 

Dipnotlar

 

[1] Göz yuvarının arka odasında bulunan saydam, jelatinimsi maddeye “vitreus” adı verilir. İnsanlar orta yaşlara geldiklerinde, vitreus jeli koyulaşmaya veya büzülmeye başlayarak gözün içinde kümelenmeler veya ipliksi şekiller oluşturur. Bunlar gözde uçuşmalara sebep olur. Gözümüzü kapadığımızda gördüğümüz uçuşan noktalara “vitreus dekolmanı” denir. (www.bilgiustam.com/vitreus-uusmalar-nedir).

[2] Aköz hümör, kornea ve göz mercekleri arasındaki boşluğu dolduran berrak saydam bir sıvıdır. Bunlara besin maddeleri ve oksijen tedarik eder. (doktorumnedio.com/goz-hastaliklari/insan-gozu-nasil-calisir).

[3] R. F. Heitz, J. M. Enoch, (1987). “Leonardo da Vinci: An assessment on his discourses on image formation in the eye.” Advances in Diagnostic Visual Optics 19—26, Springer-Verlag.

[4] “Contact Lens Historical Developments”, www.umsl.edu/~bennette/CL1history.html

[5] Göz küresini koruyan en dıştaki beyaz kılıfa “sklera” adı verilir.

[6] “Kontakt Lens Nasıl Oluştu?”, www.lensmarket.com/contents/kontakt-lens

[7] “Çocuklarda Miyopun Kontrolü”, coopervision.com.tr/practitioner/klinik-kaynaklar/cocuklarda-miyopun-kontrolu

[8] “Kontak Lenslerin Tarihçesi”, www.kontaktlens.org/kontakt-lensler/kontakt-lenslerin-tarihcesi

Bu yazıyı paylaş