Gel Ey Nebi, ne olur; rüzgârlar atın olsun,
Yırtılsın karanlıklar, her yan ışıkla dolsun.
Gel ki, garip nesiller ağlamaktan kurtulsun.
Her biri başka yerde kaldı başlar, gövdeler,
Şimdi Seni sevenler hüzünlü gurbetteler.
Gel Ey Nebi, ne olur; gel ki çıkalım düze,
Geceler şeb-i yelda, kavuşalım gündüze.
Gel ki, adın can versin her sohbete, her söze,
Dökülür dudaklardan titreyerek nağmeler,
Yaralı kalplerimiz söylüyor neler neler…
Gel Ey Nebi, ne olur; kışlarımız çok yaman,
Hâk ile yeksan oldu, ne din kaldı ne iman.
Gel ki, bendelerine yalnızca Sensin güman,
Gittiğinden bu yana yarım kaldı sevdalar,
Fani bir dünya için veriliyor kavgalar.
Gel Ey Nebi, ne olur; dizlerimiz dermansız,
Koskoca bir dünyada kaldık bizler vatansız.
Gel ki, Ebu Cehiller eskisinden insafsız,
Bâd-ı hevâ boş yere tükenmesin seneler,
Yeter, kanlarımızla semirmesin keneler!
Gel Ey Nebi, ne olur; mühür vur köhne çağa,
Sür bütün şeytanları Kafdağı’ndan uzağa.
Gel ki, hayat üflensin tekrar bahçeye, bağa,
Yavrularına Seni içirsin hep anneler,
Seninle uyutulsun yatağında ninniler.
Gel Ey Nebi, ne olur; üşüyor düşlerimiz,
Seniyye-i Veda’da takıldı gözlerimiz.
Gel ki, hep birbirine karıştı işlerimiz,
Bir damla suya hasret kaldı coşkun nehirler,
Putlardan galeriye döndürüldü şehirler.
Gel Ey Nebi, ne olur; Altın Nesil şahlansın,
Hücredeki Yusuflar bir an önce aklansın.
Gel ki, tüm yarasalar inlerine saklansın,
Geri gelsin Seninle o muhteşem devirler,
Bizlere kol kanat ger, bitsin artık cevirler.
Gel Ey Nebi, ne olur; yedeğinde baharla,
Karlar, buzlar erisin yüreğindeki narla.
Gel ki yaşayamayız bizler bu kadar harla,
Şenlensin gülşenimiz dile gelsin bülbüller,
Muhammedî kokuyla salınsın gonca güller.