Çamaşır makinem bir süre çalışmadı. O sırada ekranda kırmızı bir ışık yanıp sönüyordu ve yanında anlamadığım küçük bir sembol vardı. Ne yapacağımı bilemedim, tamirci mi çağırmalıyım diye düşündüm. Sonra aklıma makinenin kullanım kılavuzunu internetten indirmek geldi. Kılavuzu okuyunca, ekranda gördüğüm sembolün bir çocuk yüzü simgesi olduğunu ve kırmızı ışığın da “çocuk kilidi” özelliğini gösterdiğini öğrendim. Bu özellik, makine çalışırken çocukların düğmelere basarak onu durdurmasını önlemek için yapılmış. Ekrandaki iki sembole aynı anda basıldığında bu özellik devreye giriyormuş. Bu bilgiyi öğrenmek hem çocukların güvenliği hem de makinenin doğru çalışması açısından çok işe yaradı. Aynı zamanda o sembollerin ne anlama geldiğini de anlamış oldum.
Semboller, hayatımızın birçok alanına dal budak salmış gerçeklerdir. Yeri gelir bir kimyevî, coğrafî, tıbbî vb. sembolle birçok mana ifade ederiz. Akıllı telefon ve bilgisayarlarımız aracılığıyla gönderdiğimiz e-postalar ve mesajlarda, “emoji”denilen sembolleri kullanırız. Barışı güvercinle, vatanı bayrakla, hürriyeti ise gökyüzüyle sembolize ederiz. Yunanca bir kelime olan ve daha çok, “işaret”, “delil”[1] anlamlarına gelen semboller için Fransız aydını Jean Chevalier’in dediği gibi, “Onlar bizim, biz de onların dünyasında yaşarız.”[2]
Semboller, anlamın belirli bir form kazanmış hâlidir. Görsel bir simgenin, ifade ettiği soyut hakikatlerle derin ve güçlü bir ilişkisi bulunmaktadır. Semboller, doğaları gereği dinamiktir; içlerinde barındırdıkları anlamları dış dünyaya yansıtma eğilimindedirler. Fransız filozof Gaston Bachelard, sembollerin özünde kendiliğinden bir yankı gücüne sahip olduğunu ve bu yankının insanı kendi varlığının derinliklerine doğru çağırdığını ifade eder.[3] Öte yandan, analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung ise sembolleri “konuşan bir dünya” olarak tanımlar.[4] Bu yaklaşım, sembollerin yalnızca estetik veya kültürel göstergeler olmanın ötesinde, ferdin iç dünyasına temas eden ve onu anlamlandıran araçlar olduğunu ortaya koyar.
“Sembol” kelimesi; remiz, alem, işaret, misal, temsil; kelime ve cümleye yüklenmiş gizli mana, şifre[5] gibi manalara gelir. Bu bağlamda, sembolün hem görülen hem de görünmeyen yönleri vardır. Kavramın ve işaretlerin ifade ettiği işte bu gizli mana ve gerçeği, Renouvier’un belirttiği gibi bir sembolle izah ederiz.[6]
Öte yandan sembollerin göstergebilimde de (semiyotik) önemli bir yeri olduğunu belirtmek gerekir. Semiyotik yaklaşıma göre sembol, yalnızca bir işaret ya da nesne olmanın ötesinde, daha derin ve çoğu zaman soyut bir anlamı temsil eden çok katmanlı bir yapı taşır. Bir sembol; bir nesne, bir eylem ya da belirli bir olgunun kendisi olabilir. Ayrıca sembol kendisinden başka bir şeye atıfta bulunur veya onu temsil eder.[7] Bu temsil, genellikle somut ve maddi bir biçimde gerçekleşse de taşıdığı anlam, çoğu zaman soyut ve bağlama bağlıdır.
Semboller, kültürel ve aynı zamanda dinî, geleneksel kodlarla yüklü oldukları için her toplumda farklı biçimlerde yorumlanabilirler. Bu nedenle, semiyotik bağlamda bir sembolü analiz ederken yalnızca onun fizikî varlığına değil, aynı zamanda içinde bulunduğu kültürel, tarihî, dinî ve sosyolojik bağlama da dikkat etmek gerekir. Bu çok katmanlı yapı, sembollerin iletişimde yalnızca basit göstergeler değil, aynı zamanda onları manalandıranlar olarak da değerlendirilmesini zorunlu kılar.
Gelenekselci ekole mensup sanat tarihi ve kültür antropolojisi uzmanı Titus Burckhardt, sembol-mana ilişkisini metafizik bir düzleme taşır. Ona göre semboller ve taşıdıkları anlamlar, doğrudan İlahi Sanatkâr’a bağlanır. Remiz niteliğindeki bir nesnenin güzelliğinin onun varlık zarfının şeffaflığından ibaret olduğunu düşünür. Burckhardt’a göre, sanatsal benzetmelerde İlahi Sanat’a dayanmak ve onu kullanmak suretiyle, kutsal sanat, alemin sembolik tabiatını gösterir. Bu süreçte insan ruhu, maddi, geçici ve kaba olgulara olan bağlılığından kurtulur ve hakikate yönelerek özgürleşir.[8]
Fethullah Gülen Hocaefendi, söz konusu semboller dünyasının görünen yönünü Allah’ın (celle celâluhu) Zâhir ismiyle; onun derin anlam, hakikat ve nurani boyutunu ise Bâtın ismiyle ilişkilendirir. Hocaefendi’ye göre, Bâtın olan “Kenz-i Mahfî” (Gizli Hazine) tecellî ederek ortaya çıkmasaydı, bu mukaddes kaynak bilinemez; kâinatta sergilenen göz alıcı güzellikler seyredilemez ve ism-i Bâtın’a işaret eden derin manalar, hakikatler de anlaşılamazdı. Gizli olan bu bâtınî hazine, zâhir ile görünür hâle gelmiş; böylece zâhir, bâtın için süslü ve anlam yüklü bir zarf konumuna ulaşmıştır. Hocaefendi, İmam Gazzâlî’nin “Mevcut durumdan daha bedîi, daha güzeli ve daha çarpıcısı olamaz.” sözünün, görünen âlemin bu derin, nurani ve ihtişamlı sembolik yönüne işaret ettiğini ifade eder.[9]
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, eserlerin birçok yerinde sembolün Arapça manası olan “remiz” mefhumunu kullanır, hakikatlerin remiz ve imâlarla[10] ifade edilmesi gerektiğini belirtir. Ayetlerde geçen kelime ve eşyanın cisimleşmiş bir sembol, remiz olduğunu hatırlatır ve meseleyi asıl sahibine bağlar: “Hem o meyveler, tohumlar; vahdetin âyineleri oldukları gibi kaderin meşhud (görülen) işârâtı ve kudretin mücessem rumuzâtıdır ki kader onlar ile işaret eder ve kudret o kelimeler ile remzen der: Nasıl ki şu ağacın kesretli dal ve budakları, bir tek çekirdekten gelmiş ve şu ağacın sanatkârının icad ve tasvirde vahdetini gösteriyor. Sonra şu ağaç, dal budak salıp tekessür ve intişar ettikten sonra, bütün hakikatini bir meyvede toplar. Bütün manasını bir çekirdekte derceder. Onunla Hâlık-ı Zülcelâl’inin halk ve tedbirindeki hikmetini gösterir.”[11]
Kur’ân harflerinin, dinî vecibelerin, rüyaların, ilahi beyan Furkan’da yer alan hâdiselerin de sembolik manaları vardır. Elifharfinin hakikat ilminde Allah’ı (celle celâluhu),[12] be harfinin altındaki noktanın Hz. Muhammed’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) sembolize etmesi gibi[13] Ye’cüc-Me’cüc hâdisesi, çok geniş alanlı bir herc ü merci[14]; senede bir kere ifa edilen hac vazifesi dünya çapındaki cemaatleşmeyi sembolize eder.[15]
Öte yandan mücerret, soyut hakikat ve manalar, rüyalarda birtakım sembollerle gösterilir. Ancak, rüyalarda sembollerle yansıtılan şeylerin tevile ihtiyaçları olduğu bir gerçektir. Bu tevil ve yorumlar, ayetler ve sahih hadislerdeki anahtar kelimeleri bilmeye veya keşfe bağlıdır. Aksi hâlde yanlış tevile girip, Allah’ın hadsiz ilmine hürmetsizlik edilmiş olunur. Hadislerde, rüyalarda ilmin süt,[16] İslâm’ın muhteşem bir kap mahiyetinde,[17] Kur’ân’ın bal ve turunç keyfiyetinde,[18] düşmanlık duygusunun yılan-çıyan suretinde görüldüğü buyrulur.
Bir beşerin eliyle ortaya konan herhangi bir sembol ve onun taşıdığı anlam, o sembolün sahibinin varlığına bir işaret ve ispat niteliğindedir. Aynı şekilde, gözlerimizin önünde sistemli, düzenli ve sanatlı bir şekilde var edilen her sembol niteliğindeki varlık da Zâhir isminin bir tecellisi olarak Allah’ın (celle celâluhu) varlığına açık bir delildir. Bu varlıkların ifade ettiği mana, arka planlarındaki ilahi düzen ve kanunlar ise Bâtın isminin tezahürüdür. Dolayısıyla, bir tekvînî sembol olan eşya, tıpkı Kur’ân ayetleri gibi insanlar için ilahî bir tenezzül ve mesajdır. Bundan dolayı Jean Chevalier, sembolsüz bir dünyanın teneffüs edilemeyeceğine ve böyle bir dünyanın daha ziyade insanın ve insanlığın manen ölümüne davet çıkaracağına atıf yapar.[19]
Sonuç olarak, semboller yalnızca görsel ya da kültürel ifadeler değil, aynı zamanda varlığın derin hakikatlerini işaret eden ilahî nişanelerdir. Bu yönüyle her sembol, marifetullah yolculuğunda bir durak, Allah’ın (celle celâluhu) Cemil, Ehad, Musavvir gibi Esmâihüsnâ’sına ve İlim, İrade ve Kudret gibi sıfat-ı sübhaniyesine açılan birer pencere hükmündedir. Gerek Kur’ânî remizlerde gerek rüya ve tabiat sembollerinde gerekse gündelik hayatın işaretlerinde, tevhid hakikati gizlenmiş bir hazinedir. Semboller doğru okunabildiğinde, fert için kesretin karmaşasında boğulmadan, bir olan Allah’a yönelmenin bir vesilesi olacaktır. Bu idrak ve şuur, Üstad Bedüzzaman Said Nursî gibi varlığı mânâ-yı harfiyle, yani Allah’a bağlayarak okuma becerisiyle mümkün olur ki; bu da tevhid yolcusuna marifetullahın kapılarını aralayacaktır. Bu bağlamda her bir sembol, Zâhir ve Bâtın isimlerinin bir cilvesi olarak, hakikati temaşa eden basiret sahiplerine, onları Kudret-i Sonsuz’a yönlendiren sınırsız manalar sunacaktır.
Dipnotlar
[1] Prof. Dr. Lars Fredrik Händler, “Symbol”, Store norske leksikon. (Daha detaylı bilgi için bkz.: https://snl.no/symbol)
[2] Jean Chevalier, Dictionnaire des symboles, Seghers, Belçika,1973. (Kaynağın alıntılandığı eser: Prof. Dr. İsmail Yakıt, Yunus Emre’de Sembolizm: Çıktım Erik Dalına, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı, 2002, s. 2.)
[3] Krş, Chevalier, a.g.e., s. 17.
[4] Bkz. Jung (C.G.), Psychologie und Alchemie, s. 67 (Zurich, 1944), Jean Chevalier’den naklen, bkz. a.g.e., s.XLII.: akt., Yakıt, a.e.g.,s., 4-5.
[5] Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi, Kavram ve Akımlar, cilt 6, Remzi Kitabevi, s. 93; D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Pınar Yayınları, s. 1088.
[6] Charles Renouvier, Manuel de philosophie ancienne, 1/66, André Lalande’dan naklen, bkz. a.g.e., s. 1081; akt. Yakıt, a.g.e., s. 5)
[7] Sveinung Sandberg (2010). “Utbredt men annerledes”, Tidsskrift for samfunnsforskning, 51(4), ss. 495–521.
[8] Titus Burckhardt, Doğu’da ve Batı’da Kutsal Sanat, çev. Tahir Uluç, İstanbul: İnsan Yayınları, s. 3-4.
[9] M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 91.
[10] Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 119.
[11] —, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 667.
[12] M. Fethullah Gülen, Fatiha Üzerine Mülahazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 93.
[13] —, a.g.e., s. 93.
[14] —, Zihin Harmanı – Prizma-5 İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 125.
[15] —, Fasıldan Fasıla-2, s. 118.
[16] Bkz.: Buhârî, ilim, 22, ta’bîr 15, 16, 34, 37, Müslim, fezâilü’s-sahâbe 16.
[17] Bkz.: Buhârî, fezâilü’l-ashâb 5, 6, ta’bîr 28, 29, tevhîd 31; Müslim, fezâilü’s-sahâbe 19.
[18] Bkz.: Buhârî, fezâilü’l-Kur’ân 17, 36, tevhid 57, et’ime 30; Müslim, salâtü’l-müsâfirîn 243.
[19] Krş. Chevalier, a.g.e., s. 31; akt. Yakıt, a.g.e., s. 5)