Hayat, engebeli bir arazide yapılan uzun soluklu bir yolculuktur; öngörülemeyen inişleri, baş döndüren çıkışları, ansızın karşımıza çıkan keskin dönemeçleri vardır. Bu seyrüseferde insanı istikamet üzere tutan, kalbine sükûnet, adımlarına basiret ve duruşuna vakar kazandıran kadim bir erdem bulunur: Temkin.
Temkin, acelecilik ve ataletten tefrik edilmesi gereken, akıl, sabır ve basiretin senteziyle ortaya çıkan bir eylem ve düşünce biçimidir. Kavram, salt bir ihtiyat hâli olmanın ötesinde, cesaret ve sabır gibi diğer erdemlerin doğru zamanda ve doğru şekilde kullanılmasını sağlayan düzenleyici bir ilke fonksiyonu görür.
Modern dünyanın hız ve verimlilik saplantısının unutturmaya çalıştığı bu erdem ne korkaklığa dayalı bir pasiflik ne de salt ihtiyatlı davranmadır. O, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünce sistematiğinde, bir davranış biçiminden çok daha öte, müminin varlığını idâme adına bir duruşu; imandan ilme, hizmetten beşerî ilişkilere kadar hayatın bütün alanlarını kuşatan manevi bir zırhtır.
Bu kavram, basit bir “tedbir” kelimesinin dar kalıbına sığdırılamayacak kadar zengindir. Kökleri Kur’an ve Sünnet’in hikmet pınarlarına uzanırken, dalları tasavvufun derunî dünyasında, kelamın aklî muhakemesinde ve ahlak felsefesinin pratik zemininde yeşerir. Dolayısıyla temkini anlamak, İslam medeniyetinin insanı yetiştirme idealinin merkezindeki bir ilkeyi anlamaktır. Hocaefendi’nin yorumunda temkin, reaktif değil proaktif bir bilgeliktir; olayların peşinden sürüklenmek yerine, olayların ruhunu okuyarak atılması gereken adımı sabır ve hikmetle belirlemektir.
İman Yolculuğunda Temkin: Telvînden Temkîne Geçiş
İmanın kalpte bir tohum gibi çatlayıp kök salması, anlık bir heyecan patlaması veya soyut bir zihnî kabulden ibaret değildir. Bu, sabır, tefekkür ve sebatla katman katman derinleşen bir yolculuktur. Hocaefendi’nin perspektifinde temkin, bu yolculuğun en güvenli ve vazgeçilmez azığıdır. Manevi hayatın tabiatında, tasavvufta “telvîn” olarak adlandırılan gelgitler vardır. İnsan bazen coşkun bir iman dalgasıyla yükselir, bazen de zihnini bulandıran şüphe fırtınalarıyla alçalır. İşte bu değişken ruh hâlleri, temkin çapasıyla bir limana bağlanmadığında, geriye yorgun, istikrarsız ve şüpheci bir kalp bırakabilir. Temkin ise bu dalgalanmaları aşarak, imanda sarsılmaz bir kararlılık ve sebat anlamına gelen “temkin hâline” ulaşmanın adıdır.[1]
Bu anlayışın kaynağı, Nebevî bir ölçüde saklıdır. Rasûlüllah Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Teennî (acele etmemek, temkinli olmak) Allah’tan, acelecilik ise şeytandandır.” (Tirmizî, Birr, 66) buyurmuştur. Bu hadis-i şerif, sadece gündelik işler için değil, varoluşun en temel meselesi olan iman için de sarsılmaz bir prensip sunar. Sadece duygusal bir hevesle veya popüler bir akımla dine yönelen kişi, ilk sarsıntıda veya daha cazip bir fikirle karşılaştığında aynı hızla o yoldan ayrılabilir. Oysa temkinle, aklî ve kalbî süzgeçlerden geçirerek iman eden, köklerini toprağın en derin katmanlarına salan bir ulu çınar gibi, en şiddetli fırtınalar karşısında dahi dimdik ayakta kalmayı başarır.
İlim Tahsilinde Temkin: Bilgiyi Hikmete Dönüştürmek
İlim, bir ömre yayılan, sonu gelmeyen ve sabır isteyen kutsal bir seferdir. Bilgiye ulaşmanın hiç olmadığı kadar kolaylaştığı günümüzde, temkin ilkesi daha da hayatî bir önem kazanmıştır. Zira enformasyon bombardımanı altında aceleyle tüketilen yüzlerce kitap, çoğu zaman kalıcı bir iz bırakmaz ve kişiyi bir “malumatfuruş” (bilgiçlik taslayan) yapmaktan öteye geçemez. Buna mukabil, temkinle, üzerinde tefekkür edilerek, “hazmedilerek” öğrenilen bir tek hakikat, insana bir ömür boyu ışık tutacak bir kandile dönüşür. Bu noktada Hocaefendi, sıkça vurguladığı kültür müslümanlığı ve şekilcilikten kurtulmanın yollarına değinirken “Unutulmaması gerekir ki, eğer insan nazarî olarak inandığı hususları amele döker ve o mevzularda derinleşme cehdi içinde bulunursa, Allah da (celle celâluhu) o insana emin güzergâhlarda yürüme imkânını lütfedip ona derinliğe doğru giden yolları ihsan eder.” der. Bu sözüyle o, bilginin ruha mâl edilmesi için pratikle yoğrulması tabiata kök salması gerektiğini salıklar ki, bu bir nevi temkindir. Yani, bilgiyi bir zihin yükü ve entelektüel bir ağırlık olmaktan çıkarıp onu yaşayan, yol gösteren bir hikmete ve sarsılmaz bir karaktere dönüştüren kimya hâline getirmektir. Bu, sadece çok okumak değil; aynı zamanda durup düşünmek, öğrenileni diğer bilgilerle ilişkilendirmek, tekrar etmek ve en nihayetinde o bilgiyi bir davranış ahlakına, bir duruş estetiğine dönüştürme gayretidir.
Hizmet Ufkunda Temkinli Adımlar
İnsanlığa hizmet etme ideali, belki de temkinin en çok gerekli olduğu, yokluğunun ise en yıkıcı sonuçlar doğurduğu alandır. Zira hizmet, acelecilik, sabırsızlık ve stratejiden yoksun bir heyecanla yürütüldüğünde, en halis niyetlere rağmen onarılmaz kırgınlıklara, yanlış anlaşılmalara ve hatta büyük hedeflerin zedelenmesine yol açabilir. Hizmet, fırtınalı denizlerde yol alan bir gemiye benzer. Kaptanın görevi, sadece gemiyi hedefe ulaştırmak değil, aynı zamanda yolcuları ve mürettebatı güvende tutmaktır. Aceleci ve fevri bir kaptan, rüzgârın yönünü, dalgaların gücünü ve mürettebatın durumunu hesaba katmadan yol alırsa, en küçük bir hatası bile gemiyi alabora edebilir. Temkinli bir kaptan ise şartları doğru okur, zamanlamayı gözetir, sabrı bir yöntem olarak benimser ve en zorlu fırtınalarda bile sükûnetle gemisini güvenli limana ulaştırmayı başarır. Hocaefendi, “Hizmet”i, Allah’ı, Rasûlüllah’ı ve Kur’ân’ı insanlara en güzel şekliyle tanıtma hedefi gütmesi hasebiyle[2] Allah Rasûlü’nün emaneti olarak görür ve bu emâneti sağ salim, arızasız götürebilmek için bu hizmette görev yapacakların seçiminde de temkinle hareket edilmesini salıklar: “Müslümanlar iman hizmetini ve umumun hukukunu gözeterek, üzerinde nifak alâmeti bulunan insanlara karşı dikkatli ve uyanık olup, onlara vazife ve sorumluluklar verip vermeme hususunda daha temkinli olmalıdırlar. Bu hususta, Üstad Hazretleri’nin ortaya koyduğu hüsnüzan, adem-i itimat prensibine göre hareket edip, Kur’ân hizmetinden onların da nasipdar olmaları için, o türlü insanlara da bazı vazifeler vermeliler ama onları hassasiyet gerektiren yerlerden uzak bulundurma yoluna gidebilirler.”[3]
Hocaefendi, hizmet gönüllülerine adanmışlık ruhu içinde fedakârca hizmet ederken, beklentisizliği, ihlâsı, ihsânı ve takva dairesinde yaşamayı vurgulamış, birlik ve beraberlik ruhuyla hareket edilmesi gerektiğinin altını çizmiş, fakat muvaffakiyeti her zaman bir kayda bağlamıştır. Zira, o, gayenin, bir şeyleri başarmak değil, o yolda olmak olduğuna inanmıştır.[4] Dümdüz yolda giderken muhalif bir rüzgârın esebileceğine, yapılan edilen her şeyin zamanla kaybedilebileceğine işaret ederek[5] öyle dönemlerde bile bir vech-i rahmet aranması gerektiğini belirtmiştir.
Yaklaşık 40 yıl önce söylediği şu sözler; “Öyle olsun istemeyiz ama bir gün ehl-i imana düşmanlık yapan bir Müslümanla karşılaşırsak, biz de onun karşısına Kur’ân’la çıkar ve ‘Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel nasihatle davet et.’ (Nahl, 16/125) fermanı gereğince, en güzel ve tatlı sözle kendisini iknaya çalışırız; yine anlamaz da tenkide, gıybete ve hatta düşmanlığa devam eder ve yumruk sallarsa, bu defa da ‘Kötülük ile iyilik bir olmaz; (sen kötülüğü) en güzel şekilde sav!’ (Fussılet, 41/34) âyetinin hükmüne boyun eğerek, ‘Sövene dilsiz, vurana elsiz’ ve aynı zamanda ‘gönülsüz’ davranır ve onun hakkında dua ederiz. Kendi cephemize zarar vermemesi için mukabelede bulunmaz, meşgul olmaz ve sonra da ‘Cahillerden yüz çevir!’ (A’râf, 7/199) âyetindeki emr-i Rabbânî’yi uygularız.”[6], hizmet eden insanların geleceği nasıl kucaklaması gerektiğini anlatan tam bir temkin tavsiyesidir.
Sonuç olarak, M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşünce dünyasında temkin; imanda bir çapa, ilimde bir terazi, hizmette bir pusula, ilişkilerde bir mihenk taşı, siyasette bir kalkan ve musibetlerde bir sığınaktır. O, hayatın her alanına nüfuz eden çok yönlü bir hikmet ilkesidir.
Her şeyin hızla tüketildiği, sabırsızlığın ve fevriliğin prim yaptığı, anlık tepkilerin alkışlandığı modern çağda, temkin bize yeniden durup düşünmeyi, nefes almayı ve hakikate aceleyle değil, basiretle ve sabırla yönelmeyi öğreten, ihmal edilmiş bir erdem olarak karşımızda durmaktadır. Hakikatin, temkinsiz ve aceleci ellere değil; sabırlı, dengeli ve kararlı gönüllere emanet edileceği gerçeğini bize fısıldamaktadır.
[1] M. Fethullah Gülen, “Telvin ve Temkin”, Kalbin Zümrüt Tepeleri, Süreyya Yayınları, 2023, c. 2, s. 109-113.
[2] Gülen, Prizma, Nil Yayınları, İzmir, 2011, c. 4, s. 63.
[3] Gülen, Derin Müslümanlık: Kur’an ve Sünnet Işığında Ahlak, Süreyya Yayınları, New Jersey, 2025, s. 229.
[4] Bkz. https://herkul.org/kirik-testi/adanmislik-mefkuresinin-onundeki-engeller/; https://herkul.org/kirik-testi/bir-omur-boyu-adanmislik-ruhu/
[5] https://www.youtube.com/watch?v=ebcyVOXdieI
[6] Gülen, İnancın Gölgesinde, Nil Yayınları, İzmir, 2011, c. 2, s. 177.