Saf, berrak, dupduru ve tertemiz olmaktır, onun tanımı. Sıdkla beraber madalyonun iki yüzü gibidirler. Sadakat, doğruluk ve dürüstlük de denilir aynı zamanda ona. Hele içtenlik, samimiyet, candan ve yürekten olmak olmazsa olmaz özelliğidir onun. İçi dışı büsbütün bir olma hâlidir o. Hakikidir, özgündür, nev’i şahsına münhasırdır. Bu sebeple de suni değildir, taklit hiç değildir.
Her zaman taptaze, yepyeni ve capcanlı olması ayrılmaz vasfıdır neredeyse onun. Dolayısıyla, her zaman ve zeminde fıtridir. Açık, seçik ve net olmazsa asli hüviyetini kaybeder o. Bundan dolayı da saf kalplilik ve açık yüreklilik onun şiarıdır. Dengelidir, adildir bu vasfın sahibi. Dengesizlik ve adaletsizlik fersah fersah uzaktır ondan. Kısaca tek niyet, tek maksat, tek hedef, tek amaç ve tek gaye diye de özetlenebilir bu altın haslet.
Neden bahsediyoruz? Tabii ki İhlas’tan.
İhlaslı olmak, hâl meselesidir. Onunla abideleşmek ise bambaşka bir durumdur. İhlas abidesi bir insan güneş gibi doğuverir; ısıtır, ışıtır çevresini. Tıpkı insanlık semasının güneşleri peygamberler ve peygamber yolunun yolcuları sadıklar, sıddıklar, salihler, muhsinler ve muhlisler gibi. Işık insanların otağlarını kurdukları yüksek derecelere uçmak ve onlara ulaşmak için iki kanat lazımsa bunlar; ihlas ve sadakattir. “Sadâkat ve ihlâs, enbiyâ-i izâm için hayatî birer sıfat oldukları kadar, da’vâ-yı nübüvvetin temsilcileri için de su kadar, hava kadar önemli birer vasıftırlar. Bu iki hususiyeti elde etmek ve bu nûrânî iki kanatla kanatlanmak, onların en ehemmiyetli güç kaynaklarındandır. Birinciler, ihlâssız bir adım atamayacaklarına inanırlar; ikinciler de atamayacaklarına inanmalıdırlar.”
İhlaslı olmak, yapılması gerekenleri Allah için yapmak olduğu kadar, yapılmaması gerekenleri de yine Allah emrettiği için yapmamaktır. Yasak ve serbest bölge arasındaki riskli ve şüpheli sınır hattında ihlas kahramanları için Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Şüpheli olanı bırak, şüphe vermeyene bak! Zira doğruluk huzur; yalan ise şüphe kaynağıdır.” nurlu beyanı biricik kontrol anahtarıdır.
İhlas saflıktır, duruluktur, birlik ve tekliktir. Sâfî tevhidi haykıran sûrenin adı bu sebeple İhlas Sûresi’dir. İçerisine tevhitten başka hiçbir şey almayan tekliğin ve birliğin sembolü, ihlas vurgulu Ehad ve Samed, Kur’an’da birer kez geçen Allah’ın iki has ismidir.
Varlık âleminde ihlasın en saf, en berrak ve en canlı tecelli ettiği şey saf yağmur suyudur. Yanıcı ve yakıcı iki gazdan damıtılan su, ihlasının gereği renksizdir, kokusuzdur, tatsızdır. Hiçbir vasfı yok gibi duran bu mucize sıvı rengi, kokusu ve tadı olan bütün canlı varlıkların hayat kaynağı kılınmıştır. “Biz, canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmayacaklar mı?” İlginçtir, temiz ve temizleyici özelliğiyle Rabbimiz ona tahûr derken, bereket kaynağı olma özelliğiyle de mübarek vasfını yakıştırır.
Ya hâlis süte ne demeli? İhlas burcunda onu anmadan geçemeyiz. Sağmal hayvanların, akla mantığa aykırı, hiç olmayacak yerlerinde mucizevi bir şekilde kana ve dışkıya karışmadan oluşan bembeyaz hâlis süt her safhasında bize ihlas dersi verir. “Doğrusu sağmal hayvanlarda da sizin için bir ders vardır: Zira size onların karınlarındaki dışkı ile kan arasından, hâlis bir süt içiriyoruz ki içenlerin boğazından âfiyetle geçer.”
İhlas hüsn-i niyettir, yüzde yüz iyi niyettir. Art niyetten dürbünle dahi gözükmeyecek kadar uzaklıktır. İhlas iç-dış, öz-söz, kalp-kafa bütünlüğüdür. İhlaslı olanın içi dışı bir olduğu gibi özü-sözü ve kalbi-kafası da birdir. Ne güzel özetler ihlaslı insanı teveccüh-ü nâsı hiç istemeyen Hacı Hulûsi Efendi: “İnsan, ona derler ki; içi dışa döndüğünde içinde utanılacak bir şey olmaya.”
İhlas içe yönelerek saflaşmak, dışa yönelerek saflaştırmaktır. Özellikle de niyeti, hedefi, gayeyi netleştirmektir. Bu bağlamda sözlerin en güzeli Kur’an, peygamberlere ve onların sadık takipçilerine içe doğru muhlas (ihlaslı kılınmış), dışa doğru da muhlis (çevresine ihlas aşılayan) unvanlarını armağan eder. Ne istediğini bilmemenin aksine ihlas ne istediğini hiç unutmamaktır. İstediğinden bir milim bile sapmamak ve başka tâlî bir isteğin araya girmesine müsaade etmemektir. Hele istenen Bir ve Tek olanın rıza ve hoşnutluğu ise… Bu bağlamda sabit fikirlilik gibi anlaşılabilir ihlas. Evet onun için hakta sebat, sırat-ı müstakim isimli doğru yolda inattır denilebilir.
İhlas riyaya terstir. Gösterişin olduğu yerde ihlâs arayan asla bulamaz. Gerçi birilerine göstermek için yapılan işlerde de ihlas olabilir fakat Allah’a gösterilecek şeyi O’ndan başkasına gösterme gayretidir, ihlâsı ihlas olmaktan çıkaran.
Hırs, kibir, fahir, haset ve rekabet gibi hasletler ihlâsın baş düşmanlarıdır. Bunlar ihlâsı zımpara ile kazır gibi kazırlar. Nitekim hak yolcularının ayaklarını kaydıran, gözlerini şaşılaştıran ve bu sebeple de asırlardır birbirlerini görmeye, birbirlerine ulaşmaya ve buluşmaya engel olan bu çirkin hasletler değil midir?
İhlasın büyük bir güç ve kuvvet olduğunu haykırır 20. asra damgasını vuran Üstat: “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz. Evet, kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.” der.
Takva, sadakat, sabır, azim, şükür ve tevekkül gibi hasletler de ihlâsın kardeşleridir. Aslında bütün iyi hasletlerin özünde bir DNA gibidir ihlas. Ruhun, kalbin ve iradenin motor gücü de denilebilir. Bu gücü kazanan, koruyan ve iyilik yolunda kullanabilen kimsenin önünü kesmeye şeytani güçlerin asla gücü yetmez. Zira ihlas atmosferi melekler ordusuyla koruma altındadır: “Rabbimiz Allah’tır” diyen, sonra da ihlas ve istikamet üzere yaşama kararlılığı gösterenlere gelince, onlara melekler sürekli inerler (ve derler ki): “Gelecek korkusu taşımayın, geçmişten dolayı da mahzun olmayın! Haydi sevinin size vaad edilmiş olan cennetle!”
Ne mutlu tam ihlası kazanıp Rabbine kullukta ve imanı temsilde güzel örnek olanlara.
Dipnotlar
[1] Sızıntı, Temmuz 1992, Cilt 14, Sayı 162.
[1] Buhârî, Büyû’, 3; Tirmizî, Kıyâmet 60/2518.
[1] Enbiya, 21/30.
[1] Furkan, 25/48.
[1] Kâf, 50/9.
[1] Nahl, 16/66.
[1] Ahmet Özer, Kırklar Serisi-01, Hulusi Yahyagil, Işık Yayınları.
[1] Bakara, 2/139; Yusuf, 12/24; Hicr, 15/40; Meryem, 19/51, 54; Saffât 37/40, 74, 128, 160.
[1] Bedîüzzaman S. N., Lem’alar, Yirmi Birinci Lem’a, “Üçüncü Düsturunuz”.
[1] Fussilet sûresi 41/30.