Üstad’ın Selanik Hatıratı

İnsanın niyeti kaderine yol açar.” Yıllar önce bir yazıda rastlamıştım bu söze. O günden beri zihnimde yankılanıyor. Bilinmeyeni keşfetmek, derinliklere inmek, yaşanmışlıkları anlamlandırmak… Hep bu arayış içindeydim. Üstad’ın izlerini takip etmek, onun düşünce dünyasına yaklaşmak benim için yalnızca bir araştırma meselesi değil, ruhanî bir yolculuktu. Anadolu’nun şehirlerinde yaptığım, bu nurlu izi sürme görevi, gün geldi Meriç’in ötesindeki topraklarda, Selanik’te de nasip oldu. Gurbette teselli ararken bana kuvvet verdi.

Selanik’in simge yapılarından Beyaz Kule’nin ihtişamlı silueti karşısında etkilenmemek elde değildi. Bir banka oturup şehrin hafızasını dinlemeye koyuldum. Telefonumu karıştırırken Risale-i Nur’da Üstad’ın “Selanik Nutku”na tevafuk ettim. O an fark ettim ki bilinçsizce arama motoruna “Selanik” ve “Üstad” yazmışım. İçimde bir ferahlık belirdi, gözlerim parladı. Gurbetteydim belki, ama burada, bu şehirde, Üstad’ın izlerini takip ederek bir anlamda memleketime kavuşmuş hissine kapıldım. O akşam kitaplara, hatıralara daldım; geçmişin izlerini sürebilmek için kendimi bu yolculuğa tamamen bıraktım. Sabahın erken saatlerinde, Üstad’ın adımlarının geçtiği sokaklarda kendi izimi bırakmak üzere yola koyuldum.

Selanik Hürriyet Meydanı’nda Tarihî Nutuk

26 Temmuz 1908’de Sultanahmet Meydanı’nda toplanan halka hitap eden Bediüzzaman Said Nursi, müthiş bir nutuk îrad eder. Adına “Hürriyet Nutku” denilen bu nutuk çok beğenilir ve takdir görür. Öyle ki nutku dinleyenler bunun başka yerde de tekrarlanmasını talep ederler. Hürriyete susamış olan halkın bu talebi kısa sürede Enver ve Niyazi Beylere ulaştırılır. Onlar da hemen bunun tedbirini alır ve nutkun Selanik Hürriyet Meydanı’nda okuması için zemin hazırlarlar.[1]

Nitekim üç gün sonra, yani 29 Temmuz günü “vâki davete icâbet ederek” İstanbul’dan Selanik’e tren ile giden Üstad Bediüzzaman, istasyondan yaya bir şekilde meydana doğru ilerler.

Selânik’in sonraları “Hürriyet Meydanı” olarak adlandırılacak “Drahodr Meydanı” boyunca hatipler halka meşrutiyeti anlatmaya çalıştıkları sırada üç katlı kârgir idâdî mektebi, Beyaz Kışla ile Kırmızı Kışla arasındaki alanda, başında sarığı, belinde kaması, ayaklarında çizmesi ile biri çıkar.

Ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıları ve bundan kurtuluş çarelerini her mecliste ve her makamda cesaretle dile getiren Bediüzzaman, hazırlanan balkonda Enver Paşa’nın hemen ardından tarihî hürriyet nutkunu söyler.[2] Dinleyiciler arasında İsmet İnönü ve Celal Bayar gibi sonraları Cumhurbaşkanı olanların yanı sıra, ileride Türkiye Cumhuriyeti’nin genelkurmay başkanlığı görevine gelecek olan M. Salih Omurtak gibi mühim zatlar da vardır.[3] Nutuk, kısa sürede Selanik ve İstanbul gazetelerinde yer alır.

Konuşmasında Bediüzzaman, hürriyetin inanca ve adalete dayalı bir içtimaî diriliş zemini olduğunu vurgular; manevî bir uyanışı ve zihnî bir dirilişi haber veren bir gelecek vizyonu çizer. Şöyle ki: “Asya’nın ve Rumeli’nin köşelerinde medfun olan medeniyet-i kadîme hayata başlamış; menfaatini mazarrat-ı umumiyede arayan ve istibdadı arzu edenler “Yâ leytenî küntü türâbâ” (Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım! – Nebe’ sûresi, 78/40) demeye başladılar.”[4] Bu sözlerinden, Üstad’ın söz konusu coğrafyalarda açılacak okullara ve buralarda, kadim filozoflar ve büyük zatlar misali, ilim ve irfanla yetişecek öğrencilere işaret ettiği düşünülebilir.

Coşkulu kalabalığın arasında, derin bir sükûnet ve dikkat hâkimdir. Üstad’ın sözleri meydanı dolduran insanların zihnine ve ruhuna dokunur. Devrin gazetelerinde yankı bulan bu konuşma, dönemin siyasi atmosferinde büyük etki uyandırır ve 1910 yılında İstanbul’da İkbal-i Millet Matbaasında “Nutuk” adıyla neşredilir. Bediüzzaman’ın ilk basılan kitabı olması bakımından da önemli bir vesikadır.[5]

Ayrıca Üstad’ın îrad ettiği bu nutuk, daha sonra “Misbâh” (2-9 Ekim 1908) ve “Şark ve Kürdistan” (?-5 Aralık 1908) gazetelerinde de neşredilmiştir.[6]

 Bir gazete ise haberi, Üstad halka hitap ederken çekilmiş bir fotoğrafla beraber şu şekilde vermiştir:

“Selanik’de – Meşrûtiyet’in rahnedar edildiği haber-i felaket-eserinin Selanik’de şâyi’ olması üzerine Talimhane Meydanı’nda icra edilen nümayiş – Talimhane Meydanı’na kurulan bir kürsî-i hitabet üzerine fuzalâ-yı ulemâdan bir zât çıkıp nutuk îrad ettiği sırada alınmıştır.”[7]

Bediüzzaman’ın bu konuşması oldukça tesirli olduğu için İttihat ve Terakkî’nin önde gelen isimleri Bediüzzaman’a cemiyette birlikte çalışma teklifi yaparlar, fakat Bediüzzaman, bu teklifleri reddeder.

 Meşrûtiyeti anlatan kişiler arasında başında sarığı belinde kaması ve ayağında çizmesi ile Üstad Bediüzzaman çok farklı bir etki bırakmıştır. Öyle ki o günlerde Üstad’ı Selanik’te bizzat gören İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi profesörlerinden merhum Ali Nihat Tarlan(*) hatıralarında şöyle der:

“Said Nursi’yi ben küçüklüğümden, ta Selanik’ten tanırım. 31 Mart 1909’dan önce idi. Mahmut Şevket Paşa 3. Ordu Kumandanı olduğu zaman, babam da ordu muhasebecisiydi. Ben on bir yaşındaydım. Babamın perde çavuşu Mehmet Çavuş vardı. Beni Selanik’te Beyaz Kule’de gezdiriyordu. Orada kahveler vardı. Kahvede garip kıyafetli bir zat vardı. Külahı, şalvarı, çizmesi ve belinde hançeri olan bu zâtı Mehmet Çavuş bana; ‘Bak bu zat, meşhur Molla Said’dir.’ diye gösterdi.”[8]

Bu hatıradan da anlaşılacağı üzere Üstad, Selanik’te yalnızca nutuk ve sohbetleri ile değil şahsiyeti ve kıyafetiyle de derin izler bırakmıştır.

Selanik’te Üstad ile görüşenler arasında Yahudi asıllı Osmanlı vatandaşı, avukat ve politikacı Emanuel Karasu (Carasso) da vardır. Kendisi Selanik doğumlu olup, o günlerde de Selanik’te bulunan bu zat, Üstad ile görüşmek ister. Gerçekleşen görüşme sırasında, birden hışımla dışarı çıkar. Soranlara “Biraz daha kalsam beni Müslüman yapacaktı.” diyerek Üstad’ın ikna kabiliyetini ve din konusundaki hakimiyetini takdir eder.[9]

Üstad, buradaki kısa ama verimli günlerinden sonra trenle İstanbul’a döner.

İşte bütün bunları okuyarak, hatırlayarak sabah erken saatlerde Beyaz Kule’den başladım. Oradan da Hürriyet Meydanı’na kadar yürüdüm. Deniz kenarında yer alan bu meydan, vaktiyle “Drahodr” adıyla anılırken Meşrûtiyet sonrası “Hürriyet Meydanı” adını alır. Şimdiki adı ise, “Platia Eleftherias”, yani Eleftherias Meydanı.

Meydan bir zamanlar Osmanlı’nın kültürel ve siyasî atmosferinde önemli bir merkez olup o zaman Türklerin ve Yahudilerin mahallelerinin merkezinde bulunmakta imiş.

Yakın geçmişte otopark olan alan, belediye tarafından tekrar düzenlenip eski hâline dönüştürülmüş. Meydanda dolaşırken içimde yankılanan o tarihî sesleri duymaya çalıştım. Üstad’ın nutkunu, vatanından ayrılmış ve hürriyet için mücadele eden nice insanın hissiyatıyla anlamaya çalıştım. Meydanın ortasında durup içimden sessizce haykırdım: “Ey Hürriyet-i Şer’î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun ki, benim gibi bir âcizi gaflet uykusundan uyandırıyorsun.”[10]

İkinci Kez Selanik: Sultan Reşad ile Rumeli Seyahati

Selanik’e Üstad’ın ikinci gelişi 1911 – 12 yıllarında olacaktır. Şam Emeviye Camii’ndeki hutbesinden sonra Beyrut, Kıbrıs (Larnaka), İzmir yolunu takip ederek deniz yoluyla İstanbul’a ulaşır. Burada Sultan Reşad’ın Rumeli Seyahati’ne yine Enver ve Niyazi Bey’in ısrar ve teklifleriyle Şark (Doğu) illerini temsilen Trabzon ve Erzurum heyeti içerisinde dâhil olmuştur.[11]

Bediüzzaman Said Nursi bu seyahatten eserlerinde “Hürriyetin başında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle vilâyât-ı şarkiyye namına ben de refakat ettim.” diyerek bahsetmektedir.[12]

Kalabalık heyet, 1911 yılının 5 Haziran günü İstanbul Dolmabahçe rıhtımında, “Barbaros” adlı zırhlı bir gemi ile Selanik’e hareket etmiş ve 7 Haziran’da Selanik’e ulaşmıştır.[13]

O günlerde Üstad ile beraber olan Nazmi Ören’in hatıralarında geçtiğine göre Üstad, Selanik’te bir okulda kalmaktadır. O günleri hatıratında şöyle anlatır:

Selanik’te kaldığımız müddetçe bir mektep dershanesinde hazırlanan karyolalarda yatıp kalkardık.”[14]

 Ayrıca bu birlikteliğinde Üstad’ı şöyle yorumlamıştır:

“Gerçi İstanbul’da Kürd elbisesi vardı. Fakat böyle gösterişlisi, böyle mübalağalısı yoktu… Muhatabının en küçük alakasını kaçırmaz, pek az medrese gördüğü, âdeta ümmî(**) olduğu hâlde, zamanın en büyük âlimleri ile akâidde, fıkıhta, hadiste, kelam ve mantıkta imtihana girebileceği ve dünya yuvarlak olup müstakar olan güneşin etrafında döndüğünü ve kâinat hadisesini âyetle, hadisle ispat eylemek gibi yepyeni ve âdeta Allah vergisi bir kabiliyet idi.”

Sonraki gün padişahla birlikte Mevlevîhâne ziyaretine katılır ve orada Mevlevîlerin semâ’ını izler. Ardından cuma günü olduğundan Cuma Alayı düzenlenir ve Ayasofya Camii’nde Cuma namazı kılınır. Burada Manastırlı İsmail Hakkı Efendibir vaaz verir, ardından Üstad da yerel kıyafeti ile kısa bir hutbe verir.[15]

Bu hutbenin verildiği Selanik Ayasofya Camii de şu an kilise olan bir yapıdır ve Hürriyet Nutku’nun verildiği meydana yürüme mesafesindedir. Bu yüzden bu mekâna doğru yürüyorum. Karşıma isminin heybeti ile ihtişamlı bir yapı çıkıyor. Uzun yıllar cami olarak görev yapmış, bahçesi geniş ve çevreye hâkim bir yapı. Eski fotoğraflarda görülen minare yıkılmış. Tekrar kiliseye çevrilmiş mekânın içinde dolaşarak hutbe verilen yerde bir süre duraklıyorum. Gözümü kapatıp sanki geçmişe gidiyor ve o gün Üstad’ı dinleyenlerden biri oluyorum.

Bu camideki hutbesinden sonra padişah ve maiyeti ile Selanik’ten trenle Üsküp’e hareket ederler. Ben de o günün camii bugünün kilisesinden ayrılırken gurbette, sürgünde bile Üstad’ın ayak izlerini takip etmeyi nasip eden Allah’a şükrediyor, hürriyetin kıymetini yeniden idrak ediyor ve “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.”[16] sözünün derinliğini daha iyi anlıyorum. “Hürriyetine kavuşmayı bekleyenler / kavuşması beklenenler inşallah yakın zamanda kavuşur!” diye duamı bu mekânın içinde ediyorum.

____

(*) Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, Üstad Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden Hamza Efendi’nin (Müküslü Hamza) kayınbiraderidir. Üstad’ın “Tarihçe-i Hayat” adlı eserinde de ismi geçen Hamza Efendi, onun “İşârâtü’l-İ’câz” adlı tefsirini de ilk kaleme alıp yayımlayan kişidir. Üstad’ın Rus esaretinden dönüşünde neşredilen bu eserin takdimi, yedi sayfalık bir biyografiyle başlıyordu ki buna Üstad’ın ilk tarihçe-i hayatı denilebilir.

(**) Ümmîlik iki kısım olup ilkinin okuma, ikincisinin yazma itibarıyla olduğu ifade edilir. Buradaki ümmîlik, Bediüzzaman’ın el yazısının güzel olmamasıyla alakalı olup, ilmiyle ilgisi yoktur. Zaten “Ben, bütün ilimleri unutmamak için ruhuma yazardım, ezberlerdim.” diyen bir deha için aksi iddia edilemez. Yine Üstad’ın üç aylık bir tahsil hayatı olduğu, “yarım ümmî” tabirini kendisi için bizzat kendisinin kullandığı biliniyor. Nitekim kendisi şöyle der: “Zaten yazıya önem vermezdim. Bütün kardeşlerimin yazıları/ hatları gelişmiş olduğu hâlde bende sekiz dokuz yaşındaki bir çocuğun yazısı vardı. Bir sayfayı bir saatte zor yazıyordum.” Bilindiği üzere Nur Risaleleri Üstad’ın talebelerine dikte etmesi suretiyle yazılmıştır. Ona atfedilen ümmîliği bu bağlamda değerlendirmek yerinde olacaktır.

Dipnotlar

[1] Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Yayınları.

[2] A. Levent Ertekin, “Selanik’ten Hürriyete Hitap”, Yeni Asya Gazetesi, 2 Şubat 2009.

[3] Abdulkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursi Mufassal Tarihçe-i Hayatı.

[4] Bediüzzaman Said Nursi, “Hürriyete Hitap”, Tarihçe-i Hayat, Süreyya Yayınları, s. 62, Şubat 2019.

[5] Nurettin Ceylan, Gerçeğin Aynasında Bediüzzaman, 2016, s. 36.

[6] Abdülbaki Çimiç, “Bediüzzaman’ın basılan ilk eseri: Nutuk”, Yeni Asya gazetesi, 21 Haziran 2021.

[7] http://sinanculuk.blogspot.com/2015/09/said-i-nursi-selanikte-ittihat-terakki.html, erişim tarihi: 6 Ağustos 2025.

[8] Necmettin Şahiner, Son Şahitler, Nesil Yayınları.

[9] Abdulkadir Badıllı, a.g.e., s. 275-276.

[10] Bahaeddin Sağlam, Nutuk ve Makaleler (1908-1920) B. S. Nursi (Şerh ve İzahlar), KLMN Yay., İstanbul.

[11] https://www.yeniasya.com.tr/abdulbaki-cimic/bediuzzaman-in-rumeli-seyahati_558243, erişim tarihi: 6 Ağustos 2025.

[12] Abdulkadir Badıllı, a.g.e., s. 275-276.

[13] Cemalettin Canlı & Yusuf Kenan Beysülen, Zaman İçinde Bediüzzaman, İletişim Yay., s. 181.

[14] Nazmi Ören, “Eski Hatıralar serisi 2”, Dünya Gazetesi, 27 Aralık 1952.

[15] Nesimi Yazıcı, “İsmail (Tuncu) Bey’in Hâtıra-i Seyahat’inde Sultan Reşad’ın Rumeli Ziyareti”, TTK Belleten, ISSN: 0041-4255 e-ISSN: 2791-6472.

[16] Bediüzzaman Said Nursi, Hutbe-i Şâmiye, (Abdullah Aymaz, Hutbe-i Şâmiye Üzerine -Sadeleştirme ve Açıklama-, Şahdamar Yay., İstanbul, 2008.

Bu yazıyı paylaş