“Güney Afrika’ya geldi, yoksulluk ve işsizlikle mücadelemizin parçası oldu. Afrika’daki en muhtaç insanların eğitimine yatırım yaptı. O bana baba, ben de ona kız oldum. Beni bütün dostlarıyla tanıştırdı. Yaşadığı son süreçte çocukları ve yol arkadaşlarının çok acılarını çekti. Ancak geleceğe dair umutlarını hiç yitirmedi. Çok sevdiği ve mücadele ettiği kendi devleti tarafından cadı avına maruz bırakıldı. Farklılıkları ve hoşgörüyü benimseyen bir Müslümandı. Paylaşmak ve sevmek onun ikinci adıydı. Sevgili eşinin kaybı onda, asla iyileşemeyen bir yara bıraktı. Onunla aramda dil, hiçbir zaman engel olmadı. Eyaletimiz sakinleri Uncle Ali’siz ve onun cömertliği olmadan daha fakir olacak. Seni tanımak, sana inanmak ve saygı duymaktan sonsuza dek mutluluk duyacağım canım babam.”[1]
Bu duygulu ifadeler, Ali Kervancı Abimizin vefatı dolayısıyla Güney Afrika eski Gauteng Eyalet Başbakanı Nomvula Mokonyane’nin sosyal medya paylaşımıdır.
Doğumu, Eğitimi ve İş Hayatı
O, Hizmet camiasında, “Kervancı Abi” olarak bilinse de asıl adı Ali Katırcıoğlu’dur. Abdullah ve Fatıma çiftinin ilk çocuğu olup 20 Nisan 1937’de Antalya/Akseki’nin Büyükalan Köyü’nde doğmuştur. Dedesi Ali, katırlarla nakliye yaptığı için bu soy ismi almışlardır. O, ilkokulu bitirdikten sonra Aksu Köy Enstitüsü’ne kaydolmuşsa da gitmez. Bursa’daki hemşehrileri Fevzi Aksoy, köyün öğretmeninden “eli ayağı düzgün” birisini isteyince onun ismi verilir.
Kaderin takdiriyle 15 Mayıs 1950’de köyden ayrılan Kervancı, Aksoy’un dükkanında her yıl katlanarak artacak şekilde 60 lira ücretle işe başlar. Takvimler 1955’i gösterirken, artık burada öğreneceğim bir şey kalmadı dediğinde yaklaşık 2 bin lira sermayesi vardır. Önce İstanbul’da çalışır. Fakat, tez canlılığı onu rahat bırakmaz ve İstanbul’dan İzmir’e gelir. Bir gün bir reklam panosunda “Günde 100 lira kazanmak ister misiniz?” şeklinde bir trikotaj makinesi ilanı görür ve İstanbul’dan bir tane alarak Bursa’ya döner. Kısa sürede, siparişleri yetiştiremeyince ailenin tamamını köyden Bursa’ya taşır. Aradan dört yıl geçmeden tekrar İzmir’e taşınır ve Salihli’den akrabası olan Nejla Hanımla 1959’da izdivaç yapar.
Yukarıda ifade edildiği gibi karakteri onu rahat bırakmaz. Bu yüzden olsa gerek mal almak için gittiği İstanbul/Mercan’dan bir dükkân kiralar. Ardından eşini de alıp tekrar İstanbul’a taşınan Kervancı, Sultan Abdülaziz’in torunları Şükriye ve Mihrişah Osmanoğlu’na ait Çamlıca ve Ümraniye’deki bazı arazileri alıp satar. Kısa sürede onların itimadını kazanınca parası olmadığı hâlde arazilerin tamamını vadeli olarak ona verirler.
Hocaefendi ile Tanışması
Tarihler, 1974’ü gösterirken onun kiracısı olan Özşah Triko’nun yöneticisi Erdoğan Tüzün Bey, Hocaefendi’nin vaaz kasetlerini patronu Necati Bey’e verir. O da dinlediklerini Kervancı’ya ulaştırır. Kasetle başlayan hizmet yolculuğu, Bornova’ya Hocaefendi’yi dinlemek için gelip gitmesiyle devam eder. Ancak onun Hocaefendi’yle vicahi görüşmesi 1976’da İstanbul/Beşiktaş’ta dinlediği bir vaazla olur. Hocaefendi o vaaz esnasında doğrudan Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) seslenerek; “Ya Resulallah, o alnı ak atınla Arap diyarlarında dolaştığın yeter. Gel, biraz da bizi gör gözet. Biraz da Anadolu’da sür atını”[2] der. İşte bu ifadeler onun gönlünü fetheder.
Önceleri bir başka cemaatin müdavimidir kendisi. Bu tanışmadan sonra Hocaefendi’ye ülkemizdeki cemaatlerle ilgili bir soru sorar. Hocaefendi “Allah’a giden yollar, mahlukatın nefesleri sayısıncadır.” şeklinde bir izah yapar ve hiçbir cemaati hafife almaz. Verilen bu cevap onu çok memnun eder ve o günden itibaren Hizmetimizin en güçlü hamilerinden biri olur.
Çamlıca Camii, Talebe Yurdu ve Kur’ân Kursu
O günlerde İsmail Büyükçelebi Hocamız İstanbul’da yana yakıla yurt yeri aramaktadır. Birkaç kişiyle kendisini ziyaret edip çayını içerler. O da “Hayırdır nereden geliyorsunuz?” diye sorunca onlar da “Başka bir semtteki cami inşaatının altı yurt olur mu diye bakmıştık. Fakat, cami derneği rıza göstermedi.” derler. Ali Ağabey, daha çayları bitirmeden “Gelin size bir yer göstereceğim.’ der. Sonra da inşa ettirdiği Çamlıca Camii’nin altını göstererek “Burası olur mu?” der. İsmail Hocamız gökte aradığını yerde bulmuş olmanın sevinciyle “Hay Allah senden razı olsun!”[3] der. İki ay içinde orayı yurt olacak şekilde yapıp teslim eder. Muhteşem Boğaz manzarasına sahip bu caminin açılışını da Hocaefendi 1986’da Miraç Vaazı’yla yapar. Daha sonra yatılı Kur’ân kursuna çevrilen bu yurt, birleşmiş milletler kampı gibi her kıtadan gelen çocuklara ev sahipliği yapar.
O, sadece dünya çocuklarını değil, 12 Eylül sonrası Hocaefendi’yi de Eyyûbî bir mihmandarlıkla uzun süre evinin alt katında misafir eder. Hizmeti tanımadan önce üç defa hacca gitmişse de tanıdıktan sonra çok istemesine rağmen bir türlü niyet edemez. Ancak bir gün dayanamaz ve Hocaefendi’ye; “Siz gitmeyince, biz de gidemiyoruz. Hacca niyet etseniz, bizi de yanınıza alsanız… Çok arzu ediyoruz.”[4] der. Bunun üzerine beraber 1986 yılında hacca giderler.
Hamiyetperverliği, Vefakârlığı, Cömertliği
O, “Akseki’den bir bohçayla çıktım, şimdi sahip olduğum imkanların hepsi Allah’ın bana bir ihsanıdır.” dedikten sonra, “Mademki Allah bana böyle cömertçe ihsanda bulunuyor, ben de kazancımdan şu kadar oranı O’nun yolunda harcayacak ve hayır işlerine hibe edeceğim.”[5] der. Yapmış olduğu hayır ve hasenatla dışarıdan bakanlara, “Bu nasıl bir cömertlik Allah’ım?” dedirten Kervancı Ağabey, bunu Allah’a verilmiş bir sözün yerine getirilmesi olarak görür.
Hamiyetperverliği, vefakârlığı ve cömertliğiyle Hocaefendi’nin nazarında onun ayrı bir yeri vardır. Hocaefendi bazen daraldığında Ali Kervancı ve Hacı Kemal gibi bazı ağabeyler her zaman paratoner vazifesi görürler. Hocaefendi, hep yaptığı gibi sabah namazından sonra talebelere Risale okutmaktadır. Sabah mahmurluğundan olacak ki Ahmet Kurucan’ın kitabı elinden düşer. Bunun üzerine Hocaefendi de elindeki kitabını kapatır ve talebelere; “Herkes geldiği, mezun olduğu vilayete gitsin.” deyip odasına çekilir.
Burada asıl mesele bu olmayıp sadece bardağı taşıran son damladır. Hocaefendi’nin bu tavrını teskin edecek biri bulunmalıdır. Bu maksatla önce Hacı Kemal Abi aranır. Ancak onun Fatih’ten gelmesi uzun sürecektir. Kitabı düşüren Kurucan, “Benim yüzümden bütün bunlar,” düşüncesiyle “Ali Kervancı Abi’yi çağırsak.” der. Hemen ararlar. O da “Tamam.” der ve gelir gelmez Hocaefendi’nin odasına yönelir. Olayın gerisini Kurucan şöyle anlatıyor: “Kapısının önünde durdu ve kitaplarını toplayan Hocaefendi’yi görünce ağlamaya başladı. Biz de uzaktan ‘Acaba ne olacak?’ diye bakıyoruz. Çok yufka yürekli bir insandı. Hayatın bin bir çilesini çekmiş. Allah’ın lütfu ile maddi olarak belli bir seviyeye gelmiş olsa da geldiği yeri hiç unutmamış. Ali Ağabey’in o ağlamaları esnasında kullandığı bir cümle dikkatimizi çekti. ‘Bir daha olmayacak!’ diyordu.”[6] Onun bu samimiyetine binaen Hocaefendi vazgeçer ve mesele çözülür.
Nizamiye Külliyesi
O, yıllar önce, bir vesileyle “Allah’ım! Bana imkân verirsen senin için ezanların yükseldiği mabetler yaptıracağım.”[7]der. Bu sözü ona söyleten hadise ise 1950 yılında minarelerden aniden Arapça ezanların yükselmesidir. İşte bu cömert insan Allah’ın lütuflarını, kullarına ulaştıran bir kervancı başı gibi o gün verdiği sözü yerine getirmek için adı “Nizamiye” olan bir külliye yaptırır.
Bu külliyenin hikayesi şöyledir: Hocaefendi’yi ziyarete gittiği bir gün; “Efendim, ecdadımız dünyanın bazı yerlerine gidemedikleri için oralara inancımızın ve kültürümüzün sembolü olan camileri de götürememişler. Sizin uygun göreceğiniz bir coğrafyaya bu maksatla Edirne’deki Selimiye Camii’nin bir benzerini yaptırmak istiyorum.”[8] der.
Hocaefendi onun bu düşüncesini makul görür ve “ABD’de olabilir, arkadaşlar yardımcı olsun.” der. Üç yıl uğraşılır, fakat netice alınamayınca Hocaefendi bu sefer, “Bir de Güney Afrika’da deneseniz.” der. Bundan sonra gittiği bu kara kıtada samimiyeti, adanmışlığı ve cömertliğiyle gönülleri fetheder. Devlet başkanlarının bile randevu almakta zorlandığı Güney Afrika’nın efsanevî lideri Nelson Mandela’dan 24 saatte randevu alır. Sekretaryanın, protokole dair söylediği şeylere rağmen, odaya girince “No protokol” diyerek ona sarılır. Bunun neticesi olarak elini hiç bırakmayan Mandela, külliyenin maketini inceledikten sonra, “Halkın sağlık problemleri var. Keşke bir de klinik açsanız.”[9] der. Bunun üzerine proje güncellenir ve bir de klinik ilave edilir.
Bu ziyaretin ardından inşaata başlanır. Toplamda 34 milyon dolar harcanarak Selimiye Camii’nin bir benzeri inşa edilir. Bu muazzam külliye; cami, okul, klinik, konferans salonu, çarşı, restoran, misafirhane gibi bölümleriyle sadece bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda bir eğitim ve hizmet merkezi olarak hayata geçirilmiştir.
Vefatı ve Hocaefendi’nin Taziyesi
Evet, Kervancı Abi ile ilgili yazılacak çok şey var. O, bu Hizmet kervanına dahil olurken Çamlıca Camisiyle başlamıştı. İşin sonunu da Nizamiye Külliyesi ile noktaladı. Ömrünün son günlerini Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde geçiriyordu. Eşinden üç ay sonra, 15 Eylül 2022 tarihinde, 85 yaşında gurbette kurbete yürüdü.
Hocaefendi onun için verdiği taziye mesajında özet olarak, Hazreti Osman’ı (radıyallâhu anh) hatırlatan vefakâr ve fedakâr kadim bir dost olduğunu, sahavetiyle, vefasıyla, samimiyetiyle ve hiç tükenmeyen hizmet aşkıyla yürüdüğü yoldan milim sapmadan istikametini hep koruduğunu, ayrıca bu ifritten süreçte zulümden onun da nasibini aldığını, ancak bütün malının mülkünün gasp edildiğini duyunca da “Ben zaten gariban bir insandım, her şeyimi Allah vermişti, şimdi yine O aldı. Beni malın mülkün sorumluluğundan kurtardı.” diyecek kadar teslimiyet sahibi olduğunu belirttikten sonra taziye mesajını şöyle bitirmişti:
“Hakiki dostlara vesile bu son yolculuğunda yanında bulunamamanın hicabı içindeyim. Çok kıymetli dava arkadaşım ve dostum Ali KERVANCI Beyefendi’yi rahmet ve mağfireti ile kuşatıp Firdevs’i ile şereflendirmesini Cenâb-ı Erhamü’r-Râhimîn’den diliyor ve dileniyorum. Evlatları ve torunları başta olmak üzere yakınlarına ve tüm sevenlerine sabr-ı cemîl niyaz ediyorum.”[10]
Dipnotlar
[1]Türkmen Terzi, “Güney Afrika’nın ‘Ali Amca’sı Son Yolculuğuna Uğurlandı”, Johannesburg, TR724, 16.10.2022
[2] https://fgulen.com/tr/hayati-tr/fethullah-guleni-taniyanlardan/fgulen-com-Ali-Katircioglu
[3] Hizmetten Özel, “Heyecanlı, Disiplinli, Hizmette Çok Aceleci Ali Kervancı Ağabey”, 16 Ekim 2022
[4] https://fgulen.com/tr/hayati-tr/fethullah-guleni-taniyanlardan/fgulen-com-Ali-Katircioglu
[5] https://www.youtube.com/watch?v=oEndJqiZ02g&ab_channel=RaindropsTV
[6] Ahmet Kurucan, “Hatırdan Satıra-1”, Süreyya Yay., 2023, s. 211, 212, 213.
[7] Harun Tokak, “Göçtü Kervan Kaldık Dağlar Başında”, Samanyolu Haber, 25.10.2022
[8] https://fethullahgulenmovement.net/tr/basindan-tr/haberler/yeni-bahar-guney-afrikaya-anadolu-muhru
[9] https://fethullahgulenmovement.net/tr/basindan-tr/haberler/yeni-bahar-guney-afrikaya-anadolu-muhru
[10] https://hizmetten.com/hocaefendiden-dava-arkadasi-ve-dostu-kervanci-abi-icin-taziye-pek-cok-hizmetle-guney-afrikalilarin-gonullerinde-taht-kurdu/