Yaşım, Yasım ve Ben

Yıl 2049. Sıcak bir ağustos günü, ailece annemin köyüne geliyoruz. Anneannemin evine doğru ilerlerken arabanın camından çocuk parkını görüyorum. Çocukluğum geliyor aklıma. Altı yaşındayken, işte şu kırmızı salıncakta sallamıştı babam beni. Abimin dronla çektiği videodaki salıncak. Şimdi 40 yaşındaki hâlimle aynı hatırayı canlandırdım gözümde. Babam beni sallıyordu yine. Torunları etrafını çevirmiş, “Dede, bizi de salla.” diye çekiştirip duruyorlardı gömleğini.

Gözümden yaşlar süzülürken annemin, “Geldik.” diyen yorgun sesiyle irkildim.

Hemen arabadan inip yıllardır özlemiyle yandığımız, bedeni toprağa verilen, ama ruhu bizimle yaşayan canım babamı ziyaret edecektik. Mezarlığa doğru giderken sıcak beynimize işliyor, asfalt ayakkabılarımıza yapışıyordu. Hâlbuki bundan 33 yıl önce, yine bir 5 Ağustos günü, bulutlar ağırlığa dayanamayıp bırakmıştı damlalarını. Gözyaşlarımız mı yağmura, yoksa yağmur mu gözyaşlarımıza karışmıştı, bilmiyorum. “Şehit oldu.” diyorlardı. Kime şehit deniliyordu acaba? Bense “Orada yatan benim babam!” diyordum. Herkes ağlıyordu. Duramadım oralarda; kaçtım, uzaklaştım hep.

Ölüm neydi, anlamadım. Nefes alır mıydı bir insan toprağın altında? Ne yer, ne içerdi orada? Üşümez miydi kış gelince? Babam sıcakta uyurken üstünü örtmezdi. Şimdi sıcakta nasıl açacaktı üstünü, toprağı nasıl atacaktı üstünden? Daha çok küçüktüm ben, yedi yaşındaydım, anlamadığım ölüm denen ayrılığın yasındaydım.

Babamın vefatının üzerinden günler geçmişti. Sanki annem de yoktu yanımda. Sabah çıkıp akşam geliyordu. Her gün “avukat” diyordu, “dava” diyordu, “savcı, dosya ve polis” diyordu. Annemi de götürürler diye korkuyordum. Ben daha küçüktüm, yedi yaşındaydım. Anlamıyordum. Yasımla baş başa kalmıştım sanki. Çocukluğum, yasım ve ben.

Bir gün annemi de götürdü polisler. Çok korktum. Bu sefer sekiz yaşına merdiven dayamıştım. Babamı da polisler götürmüştü. 13 gün sonra geri geldi, ama bir sandığın içindeydi. “Tabut” dediler, anlamadım. Orası yumuşak değildi ki! Nasıl rahat edecekti babam orada?

Annem de gidince onu da tabutta geri getirecekler sandım. Babam gibi o da toprağın altında uyur ve bir daha uyanmaz diye korktum. Nefes almakta zorlandım. İçimden bir şeyler koptu sanki. Çocukluğum, mutluluğum ve huzurum ayrıldı benden. Ruh da bedenden ayrılırken bu kadar can yakar mıydı?

Bu yazıyı paylaş