Dikkat Duygusu ve İtkan

Mesleği öğretmenlik olan bir baba, evlerinin salonunda, 10. sınıfa giden oğlunun matematik ve 6. sınıf öğrencisi kızının coğrafya derslerine yardımcı oluyordu. Bu arada anne, bahçeyi düzenliyordu. Baba oğluna dikkat kesildiği esnada, kızı okuduğu bazı şeyleri anlamakta zorlandığını ifade etti. O anda anne içeri gelerek eşine, bahçeyle ilgili bir malzemeye ihtiyaç duyduğunu söyledi. Aynı anda üç farklı konuyla karşılaşan baba, o an yapılması gereken şeyi yaptı; işleri sıraya koyarak bitirdi.

Günlük hayatta sık sık karşılaştığımız bu durum, kognitif (idrakî) psikolojinin bir konusu olan “dikkat” ile alakadardır. Zihnî faaliyetlerimizi araştıran kognitif psikoloji; düşünme, hatırlama, problem çözme ve hayal etme gibi süreçler ve yetenekler üzerinde yoğunlaşan bir disiplindir.[1]

Dikkat duygusu; bilgi edinme, yapılan bir işe yoğunlaşma, eşya ve hadiseleri anlamlandırma gibi zihnî işlemlerimizde önemli bir yere sahiptir. Dikkat; bilgi edinme sürecinde, gerekli bilgilerin zamanında ve yeterince ortaya çıkarılıp gereksiz bilgilerin engellemesi demektir.[2] Bu süreçte, zihnin ve hafızanın lüzumsuz bilgilerden muhafaza edildiği söylenebilir.

Dikkatin “odaklanmış” ve “bölünmüş” dikkat diye adlandırılan iki yönü vardır. Birden fazla bilgi kaynağına dikkat edildikten sonra edinilen kusurlu bilgi, bölünmüş dikkatin neticesidir. Bu durum, zihnin; konsantrasyon gerektiren birden fazla şeye aynı anda mârûz kalması sonucunda meydana gelir. Sözgelimi aynı anda iki farklı konu hakkında görüşlerimiz istendiğinde, aynı anda her ikisinin de hakkını vererek bunu yapamayız.[3]

Bir araştırmada, katılımcılara iki video kaydı aynı anda gösterilir. İlk videoda, birbirlerinin ellerine vurmaya çalıştıkları bir oyun oynayan iki insan vardır. İkincisinde üç kişi basketbol oynamaktadır. Katılımcılara oyunlardan birini takip etmeleri söylendiğinde, bir sorun görülmemektedir. Ancak her iki oyunu aynı anda takip etmeleri neredeyse imkânsız olmaktadır.[4]

Sadece bir konuya yoğunlaşıp başka konuları hariç tutmaya, “odaklanmış dikkat” adı verilir.[5] Bu yolla edinilen bilgi veya yapılan bir iş daha sağlıklıdır, zira adından da anlaşılacağı üzere, dikkatimiz tek bir hedefe odaklanmıştır.

İnsanların kemâle ermesi için gönderilen âyetlerde ve Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) Sünnet-i Seniyyesinde yer alan talim ve terbiye metotlarında da insana ihsan edilen dikkat yeteneğinin önemli rolünü fark ederiz.

İslam’da tedricilik önemli bir yere sahiptir. Kavramın özünde, bir şeyin maslahat ve faydalarına binaen ceste ceste, yavaş yavaş, sırası geldikçe icra edilmesi şeklinde bir mânâ yatar. Nitekim Yâsîn Sûresinde (36/5), tedricen indirme mânâsına gelen “tenzil” tabiri kullanılır.[6] 23 senede indirilen Kur’ân-ı Kerim, ilahî ahlak gereği, muhataplarının ruh hâllerine göre, hükümlerini tam yerinde ve zamanında, hikmetle beyan eder (alkolün yasaklanmasındaki safhalar gibi).

Hayatını vahyî düsturlar çerçevesinde tanzim eden Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) Sünnet-i Seniyyesinde de bir düzen görürüz. Günlük işlerinde, geceleyin yaptıklarında ve ibadetlerinde bir tertip fark ederiz. Mesela Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Ebû Bekir’i (radıyallâhu anh) her gün aynı saatlerde, bir sabah, bir de akşam vakti olmak üzere iki defa ziyaret ettiği rivayet edilir.[7] Gece işlerinde de bir sıra gözeten Nebiler Serveri (aleyhissalâtü vesselâm), bir kısmını Allah’a (celle celâluhu), bir bölümü ehline, arta kalan zaman dilimini ise kendisine tahsis etmiştir.[8] Bu sıralı fiillerini, istisnalar haricinde hiç terk etmemiştir.

“Dikkat” konusunu, itkan hadis-i şerifi ile de ele almak mümkündür. “İtkan”; bir iş, fiil veya ameli sağlam ve kusursuz bir şekilde yerine getirme demektir. Bunun için bir kişinin yaptığı işe odaklanması gerekir. Farklı bir ifadeyle, itkanın odaklanmış dikkat ile sıkı bir münasebeti vardır. Bir işi pürüzsüz yapmak, o işe kendini vermeye, an itibariyle odaklanmış dikkatimizi, farklı yönlerden gelen sinyallere kapatmaya bağlıdır. Bundan dolayı Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde, “Allah, yaptığı işi itkan üzere yapan insanı sever.”[9] buyurmaktadır. İmam-ı Gazali, eserlerini nasıl bir çalışma tarzıyla telif ettiğine dair bir soruya şu cevabı verir: “Bir zamanda, yalnız bir mesele üzerinde çalıştım.”[10]

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ise, bu mevzuda “teakub” ve “nöbet” mefhumlarına dikkat çeker. Teakub, odaklanmış dikkatte olduğu gibi, yapılacak işleri, öğrenilecek bilgileri sıraya alarak takip etme mânâsına gelir. Üstad Bediüzzaman; insanın dinlemesi, konuşması ve düşünmesinin cüz’î (spesifik) olduğu için, sadece bir parçaya odaklanabildiği gibi, himmetinin de cüz’î olduğuna dikkat çeker. Eşya ve hadiselerle meşgul olmasının, ancak nöbetleşe gerçekleşebileceğini söyler.[11]

Sonuç olarak, Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) günlük işlerinde gözettiği sıra ve âhenk, itkan mefhumu ve âyetlerdeki tedricilik prensibi; dikkat yeteneğimizin gelişmesinde, bize rehberlik yapacak çok mühim düsturlardır. Bütün bu nebevî ve vahyî uygulamalar ve hakikatler; yapacağımız fiil ve amellerde sırayı gözetme, onları sistematik olarak ele alma, itkan düşüncesiyle noksansız bir tarzda yerine getirme gibi hususlara odaklanmamız gerektiği ikazında bulunuyor olabilir.

Dipnotlar:

[1] Richard J. Gerrig ve Philip Z. Zimbardo, Psikolojiye Giriş: Psikoloji ve Yaşam, çev. Dr. Öğr. Gamze Sart, Ankara: Nobel Akademi Yayıncılık, 2020, s. 11.

[2] Edward E. Smith ve Stephen M. Kosslyn, Bilişsel Psikoloji: Zihin ve Beyin, çev. Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Şahin, Ankara: Nobel Akademi Yayıncılık, 2017, s. 103.

[3] a.g.e. s. 105.

[4] U. Neisser ve R. Becklen, “Selective looking: Attending to visually, specified events”, Cognitive Psychology, 1975, sayı: 7, s. 480–494.

[5] Zimbardo, a.g.e., s. 105.

[6] Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Et-Ta’rîfât, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 66.

[7] Fethu’l-Bâri, 13/110.

[8] Üsdü’l-Gâbe, 1/32.

[9] Et-Taberânî, El-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, Şuabü’l-Îmân, 4/334

[10] İbrahim Sarı, Başarıya Giden Yol, İstanbul: Nokta Yayıncılık, 2016, s. 47–48.

[11] Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 75.

Bu yazıyı paylaş