Güneş, ay, yıldızlar, çiçekler, kuşlar, denizler… Maddî âlemde sıradan varlıklar olarak baktığımız cisimlere farklı mesajlar içeren bir işaret, bir gösterge olarak bakmak mümkün mü? Hayatımızı kuşatan bütün maddî varlıklar, bize bir şeyler anlatmak için mi var? Bütün canlı ve cansızlar, hal lisanı ile üzerlerindeki şifreleri, işaretleri İlahi Kelam’ın “Oku!” emri ışığında okumamızı mı istiyorlar?
Hayatta her şeyin pek çok temsil değeri vardır. Mesela çiçekler tebessümü ve sevgiyi, uzay sonsuzluğu, taş katılığı, kartal özgürlüğü, terazi adaleti, güvercin barışı temsil ediyor. Bir bebek mutluluktur, bir anne şefkattir. Her bir varlığın arkasında o varlığı değerli kılan bir anlam vardır ve bunu okuyup yorumlayacak olan da akıl sahibi insandır. Yani bütün bir varlık, her an okunmayı bekleyen bir mesaj ve bu mesajları akleden, düşünen, yorumlayan da ancak insandır.
Gösterge (Fizikî Âlem) → Mesaj → Yorumlayıcı (İnsan)
Konuyu günümüz bilim dallarından mana âlemini çözümlemeyi hedefleyen[1]Göstergebilim[2]açısından ele aldığımızda; bütün bir varlığı, mana âleminin tecellisi olma boyutunda birer “gösterge” olarak değerlendirmek akla hiç de uzak değil. Her şeyin aslı bir manadır. Onlara bir kılıf, bir elbise giydirilir ve bilim dili ile birer “gösterge” olurlar. Gösterge de zaten genel olarak kendi dışında bir şeyi temsil eden ve onun yerini alan[3]nesneler, şekiller, işaretler olarak tanımlanır. Göstergeler genel olarak dil göstergesi, sosyal gösterge ve konumuz olan tabii göstergeler olmak üzere üç bölümde incelenir.
Bu yazı baştan sona dil göstergesidir ve yazı içindeki anlamlı her göstergenin bir mesaj değeri vardır. Harfler anlam parçacıklarıdır. ç- i- ç- e- k harfleri, bir varlığı ifade etmek için dizilmiştir. Bu harflerin yeri değiştiğinde anlam da bozulacaktır. (!) işareti de bir göstergedir. İkaz, şaşma, heyecan anlamlarında kullanılır. Yani bu işaret de bir mesajdır.
Trafik işaretleri, reklam panoları, bayraklar, bir spor sahasının çizgileri, selamlaşma biçimleri, bebeğin gülümsemesi, ibadet şekilleri sosyal göstergelere örnek olabilir. Mesela bir köprü üzerine asılmış ve üzerinde isimler yazılı kilitler, bir sosyal göstergedir. Bu kilitler, bir niyetin fizikî âleme yansımış şeklidir.
Fizikî Âlem ve Mesajlar
Göstergebilim tariflerine göre, bütün bir varlık âlemi, yaratılış amacına uygun olarak alıcıya (insana) bazı mesajlar iletmektedir.[4]Burada bir iletişim söz konusudur ve her iletişimin amacı da aslında alıcıdan bir tepki elde etmektir.[5]Bu durumda bir roman yazarının, bir bilim insanının veya bir sanatkârın; iletişime açık, fizikî âlemin mesajlarını okuyabilen ve bu mesajlara farklı ve orijinal tepkiler verebilen kişiler olduklarını düşünmeden geçemiyoruz.
Fizikî âlemdeki her bir varlığı; bir işaret, bir yön levhası, bir kelime veya bir sembol olarak görmek; belki de yaratılış hikmetinin bir parçasıdır. Bir yanardağa bakarken kızgınlığı ve sonra da cehennemi, toprağa bakınca bereketi, baharı ve sonra da cenneti, yağmurda rahmeti, deryada ise enginliği okumak bu hikmet ile mümkün olacaktır. Demek varlıklar bizzat kendilerine değil, kendilerine yüklenen manalara işaret etmektedir. Zaten her sanat eseri de sanatkâra işaret etmez mi?
Mesela dünya denilen yeri, Allah Resulünün (sallallahu aleyhi ve sellem) beyanı içinde, “ahiretin tarlası” veya “dinlenmek için bir gölgelik” olarak görmek, dünya göstergesinin mesajını anlamak demektir. Bu bakış açısı içinde dünya göstergesinden üç farklı mesaj alınabilir:
Birinci mesaj: Dünya, ahirete bakan bir yerdir. Yani böyle bir mekânı hazırlayan Zat, bundan daha iyisini de hazırlayabilir. Bu kadar masraf, güzellik ve hayat boşa olamaz. Bu dünyadan sonra ebedi bir âlem var.
İkinci mesaj: Dünya Esma-i İlahinin tezahür yeridir. Varlık âleminde her şey bir sanat eseridir. Bu eserlere dikkatle bakıldığında, Allah’ın Rahim, Rezzak, Musavvir, Cemil gibi isimlerini görmek mümkündür.
Üçüncü mesaj: Dünya fizikî olarak sadece kendine bakar. Dünya bir hayat alanıdır. Burada yaşanır ve dünya hayatı biter.
Mesajı alan akıl sahipleri, dünyayı aldıkları mesajlara göre yorumlar ve bu mesajları öncelikle kendi hayatına yansıtırlar. Sonra da bu mesajlar bir hayat felsefesi ve inanç haline gelir. İnsanlar da bu felsefeye veya inanca göre hayatlarını tanzim ederler.
Her bir varlık, yaratılış sebebi içinde var olan mesajla okunabilmektedir.[6]Ancak bütün mesele de burada başlıyor işte. Çevremizdeki her şey, insana hizmet eder durumdadır. Varlık sebeptir, alınan mesaj da sonuçtur. Bu açıdan bakınca, güneşten toprağa, çiçekten sineğe kadar her şey maddî bir gösterge olur. Ve bu varlıklar kendi görüntüleri içinde bir mana, bir mesaj taşırlar. Bu mesajlar da ancak duyular, dikkat, bilgi, akıl ve tecrübe gibi özellikler ile elde edilebilir.
Bir evden duman çıktığını görüp “yangın var!” diye ses verince, “duman” bir işaret olmuş olur ki bu, tasavvuf geleneğinde “ayn’el yakin” yani gözle görünen deliller olarak ifade edilir. Ya da eve girince burnumuza gelen kokudan evde ne yemek pişirildiğini anladığınızda, o koku da işarî bir gösterge olur. Belirti de diyebileceğimiz bu durumlar ancak onu okuyup yorumlamasını bilene bir şeyler anlatır. Mesela vücuttaki bir ağrı veya ateş, hastalık belirtisidir. Bu göstergeyi okuyan doktora inandığımız gibi, yeryüzündeki bahar göstergesini, kıyamet sonrası yeniden dirilmeye bir işaret olarak okuyup İlahi mesajlara inanmamız gerekmiyor mu?
Göstergebilimde varlıkları anlamlandırmada bazı benzerliklerden, görüntülerden faydalanılabileceği de ifade edilir.[7]
“Dağları yeryüzüne direk ve kazık yaptık” (Nebe: 7)ayetinde göstergebilim açısından çok hikmetli bir benzetme vardır. Dağlar, göstergeleri okumasını bilenler için birçok mesaj içeren renkli, şekilli ve büyük levhalardır. Her bir dağ; şair ruhlu birine renkli, süslü, canlı ve gizlemli bir çadır gibi görünebilir. Bu çadırın üstünde ve içinde birçok canlı yaşamaktadır. Yine bu dağlar, uzay denizinde yüzen yerküre gemisinin göz alıcı yelken direkleri gibidir. Bu uçsuz bucaksız denizde sarsılmadan, su almadan yoluna devam etmesi için bu yelken direklerine çok ihtiyaç vardır. Dağlar, üzerlerindeki ormanlar ve cereyanlar ile hayatın olmazsa olmazı havanın temizlenmesi için bir filtre gibidir. Başka bir mesaj da dağların, toprakları suyun istilasından korumak için bir set görevi görmesidir.[8]
Bir yaklaşıma göre, “Bütün varlıklar ve onlardan oluşan kâinat kitabı da cismani kelimelerden meydana gelen bir mücessem kitaptır.”[9]Bu yaklaşım, Kur’an-ı Kerim’in “Oku!” (Alak: 1)emrinin bir izahı gibidir de aslında. Bir yandan fizikî âlemdeki her bir varlık, mana âlemine ait bir gösterge, bir delil ve bir işaret olurken; diğer yandan Kur’an-ı Kerim’de işaret, alamet, delil, mucize anlamlarında kullanılan “ayetler” de fizik âlemdeki göstergelerin tercümesini yapıp durmaktadır sanki. Kur’an-ı Kerim, kâinat kitabındaki her bir varlığı, her bir önemli olayı; bir kelime, bir cümle gibi görüp yaratılış hakikatine ve tevhid nuruna işaret eden bir “ayet” olarak ele alır. Mesela göklerin, yerin ve insanın yaratılması, gece ve gündüzün deveranı, yağmurdan gelen bereketle yerin bir rızık deposu haline gelmesi, Kur’an dilinde yaratılışa delil olan birer ayettir.
Bu açıdan bakılınca, varlık âleminden daha farklı mesajlar almamız mümkün olacaktır. Dünya, gökyüzünde mavi bir mühür gibidir mesela. Bu mührün Sahibini tefekkür, insanı hayret secdesine götürecektir. Güneş, sıcak ve parlak bir sembol olarak kudreti, ilmi, merhameti ve tevhidi temsil etmektedir. “Ay ve Güneş hesap iledir” (Rahman: 6)ayeti, bize Allah’ın ilmini matematik ve fizik levhaları içinde gösterirken; “Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız. Sonra onu nutfe (sperm) halinde sağlam bir yere yerleştiririz” (Mu’minun: 12–13)beyanları da O’nun sonsuz hikmetinin biyoloji ilmindeki yansımalarını gösterir.
Elhasıl teşekkür; bir incelik, bir nezaket göstergesidir. Şükür de bu inceliğin zirvesidir. Çünkü her bir nimetin arkasındaki mana, şükür hazinesine bakıyor. Arıya bal için teşekkür edemeyeceğimize göre balı bize arının ağzından yediren Zat’a teşekkür, göstergeyi doğru okuyup mesajı doğru anlamak olsa gerek.
Dipnotlar
[1]Pierre Guiraud, Göstergebilim, İstanbul: İmge Kitapevi Yayınları, 1994; John Deely, Basics of Semiotics, Bloomington: Indiana University Press, 1990, ss.112-113.
[2]Göstergebilim veya Semiyotik; simge, sembol ve işaretlerin yorumlanmasını, üretilmesini veya işaretleri anlama süreçlerini içeren bütün faktörlerin sistematik bir şekilde incelenmesine dayanan bir bilim dalıdır. Yunanca “sema” yani “gösterge”(Pierre Guiraud Anlambilim, Gelişim Yayınları, 1975, s. 11)kökünden türetilmiş olan bu bilim dalı; anlambilim, dilbilim, fonetik, mimari, psikanaliz ve daha birçok bilim dalında sistem oluşturmaya yardımcı olan bir disiplin olarak kabul edilir.
[3]Mehmet Rifat, Göstergebilimin ABC’si, İstanbul: Say Yayınları, 2014, s. 1.
[6]Deely, a.g.e.,ss.112-113; Noam Chomsky, Syntatic Structures, The Hauge: Mouton, 1957; Ferdinand de Saussure, Cours de linguistique generale, Paris: Payot, 3eed., 1931.
[7]Berke Vardar, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, İstanbul: Multilingual, 2001, s. 86.
[8]Said Nursi, Sözler, (Yirmi Beşinci Söz), İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010.