Üstad Bediüzzaman’a göre korku, şeytanın insana hücum ettiği altı ana damardan biridir. Bediüzzaman, “İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır (korkudur).”[1] der ve entrikacı zalimlerin, bu korku damarından çok istifade ettiklerini, bu duygu sayesinde korkakların iradelerini gemlediklerini vurgular. Ardından bize korkularımızla nasıl başa çıkacağımıza dair bir metot öğretir.
Üstadın korkularımız yenmede kullandığı metot, ihtimal hesabıdır. O, matematiğin ve riyazî düşüncenin hayatımıza nasıl nizam, duygularımıza nasıl yön vereceğini, bir düşünceyi aksiyona geçirip geçirmeme konusunda sınırlarımızı nasıl belirleyeceğimizi güzel bir örnekle anlatır:
“Bir zaman –Allah rahmet etsin– mühim bir zât, kayığa binmekten korkuyordu.
Onun ile beraber bir akşam vakti, İstanbul’dan köprüye geldik. Kayığa binmek lâzım geldi. Araba yok. Sultan Eyyüb’e gitmeye mecburuz. Israr ettim.
Dedi:
– Korkuyorum, belki batacağız! Ona dedim:
– Bu Haliç’te tahminen kaç kayık var? Dedi:
– Belki bin var. Dedim:
– Senede kaç kayık gark olur. Dedi:
– Bir-iki tane, bazı sene de hiç batmaz. Dedim:
– Sene kaç gündür? Dedi:
– Üç yüz altmış gündür. Dedim:
– Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üç yüz altmış bin ihtimalden bir tek ihtimaldir… Hem ona dedim:
– Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun? Dedi:
– Ben ihtiyarım, belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır. Dedim:
– Ecel gizli olduğundan, her bir günde ölmek ihtimali var. Öyle ise üç bin altı yüz günde her gün vefatın muhtemel. İşte kayık gibi üç yüz binden bir ihtimal değil, belki üç binden bir ihtimal ile bugün ölümün muhtemeldir, titre ve ağla, vasiyet et, dedim.
Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim. Kayık içinde ona dedim:
– Cenâb-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrip için değil! Ve hayatı, ağır ve müşkül ve elîm ve azab yapmak için vermemiştir.”[2]
Bu diyalog; psikoloji, eğitim ve matematikle korkularımızı yenme açısından dikkat edilmesi gereken bir misaldir.
Örnekte görüldüğü gibi, Üstad muhatabını kınamaz ve yargılamaz. Ona, korktuğu için kendini kötü hissettirmez. Matematik ve mantığın rasyonelliğini kullanarak onu ikna yolunu seçer. İki bağımsız hadisenin bir arada gerçekleşme ihtimalini nazara vermeden önce karşısındakine soru sorar. Bir eğitim metodu olarak merak uyandıran bu soru, muhatabının vakayı daha iyi anlamasına yardımcı olmak içindir. O, bu metotla bize, Allah’ın (celle celâluhu) bize ihsan ettiği aklın, duygu ve davranışlarımızı yönetmedeki rolünün, kişinin mevcut bilgileri ne denli aktif kullandığı ile alakalı olduğunu öğretir.
Üstad’ın kullandığı metodu kavramak adına, ilk olarak basit bir ihtimal hesabının nasıl yapıldığına bakalım: Bir olayın gerçekleşme ihtimali, uygun durum sayısının, bütün durumların sayısına bölünmesiyle bulunur. Bunu şu formülle ifade edebiliriz:
Bir olayın gerçekleşme ihtimali = Bir olayın olabileceği durum sayısı / Toplam sonuç sayısı
Bu ihtimal genellikle P harfiyle ifade edilir.[3] Örnekte geçen iki olaya A ve B adını verirsek, bu iki ihtimali şu şekilde yazabiliriz:
P(A): Batacak olan kayığın, o zâtın bindiği kayık olma ihtimali.
P(B): Kayığın senenin o gününde batma ihtimali.
Üstad önce Haliç’teki kayık sayısını sorar. Bu sayı, P(A)’yı hesaplarken toplam sonuç sayısına göre batan kayık sayısını bulmada kullanılır. Dolayısıyla P(A) = 1/1000 şeklinde yazılır.
Üstadın ikinci sorusu yılda kaç gün olduğudur. P(B)’yi hesaplarken o günün, içinde bulundukları gün olması ihtimali P(B) = 1/360 tır. (Üstad, 365 olan gün sayısını, hesabı kolaylaştırmak için 360’a yuvarlamıştır.)
Matematikte birbirinden bağımsız iki olayın bir arada gerçekleşme ihtimalinin hesaplanması, bir olayın olma ihtimali ile diğer olayın olma ihtimalinin çarpımıyla bulunur. Yani, P(A∩B) = P(A) x P(B)’dir. Bu da bize P(A∩B) = 1/1000 x 1/360 = 1/360000 sonucunu verir. Üstad bu hesaplamayı yaparak muhatabına bu ihtimalin ne kadar düşük olduğunu gösterir. Korkusunun mantıksızlığını fark ettirir.
Üstad, bu düşük ihtimali gösterdikten sonra, daha yüksek bir ihtimalden bahsedip muhatabının dikkatini kaçınılmaz olan ölüm hakikatine çeker.
Üstad muhatabının bugün ölme ihtimalinin 1/3600 olduğunu söyler. 1/3600 nispetindeki bir ihtimalin, 1/360000 oranındaki bir ihtimalden çok daha büyük olduğunu gözler önüne sererek asıl korkulması gereken şeyin, ölümün bizi hazırlıksız yakalaması olduğunu sayıların diliyle anlatır.
Üstad bu dersi sadece o mühim zâta değil, bize de verir. Madem korku hissi insana hayatın muhafazası için verilmiştir, öyleyse bu maksatla kullanılmalıdır. Bu duyguyu sû-i istimal etmek hem hayatı yaşanmaz hâle getirir hem de bizi şeytanın hücumları karşısında savunmasız bırakır.
Üstad, matematik ilmindeki yetkinliği ile bize hangi korkuların evham olabileceği, hangilerinin dikkate alınması gerektiği konusunda, hayatımız boyunca kullanabileceğimiz bir metot öğretir. Yine sayıların diliyle bir ölçü verir: “Havf; iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hatta beş-altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf, meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimal ile havf etmek evhamdır, hayatı azaba çevirir.”[4]
Hem kâinat kitabını ve insanı okumada hem hayatı doğru algılayıp yorumlamada yolumuzu aydınlatan mühim ışık kaynaklarından biri olan matematik ilmi, Allah’ın (celle celâluhu) “Mukaddir” ismine dayanır. Özellikle yaşadığımız çağda rasyonelliğin kıymeti, riyazî düşünceyi ve insanları hakikate davet ederken matematik ilminden istifade etmeyi daha önemli hâle getirmiştir. Üstad, “Medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.”[5] derken de buna işaret eder.
Dipnotlar
[1] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 468.
[2] A.g.e., s. 468–469.
[3] İngilizcedeki “ihtimal” anlamına gelen “probability” kelimesinin ilk harfi.
[4] A.g.e., s. 469.
[5] Bediüzzaman Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfî, “Hakikat”, Dinî Ceride, no. 70, 26 Şubat 1324 (Mart 1909).