Ah Bu İlkbahar Havaları!

Bütün mevsimler özeldir. Allah (celle celâluhu) hepsine ayrı güzellikler vermiştir. Hepsinin içinde hikmetleri olan farklı zorlukları da vardır. Aslında hepsine hayranım, ama ilkbaharı daha çok severim.

 

İlkbaharda yeryüzünün yeniden uyanışında, yeniden yaratılmanın işaretleri vardır. Ölmüş sandığımız kuru dallar yeşerir, kış uykusuna yatan hayvanlar uyanır, kuzular, dereler, papatyalar kendini gösterirler. Bir yanda cemreler peş peşe düşerken, diğer yanda leyleklerin yuvalarına dönüşü, bizi bir başka mutlu eder.  Kuşların cıvıltıları yüreğimizi ferahlatır, yüzümüzde güneşler açmasına vesile olur.

 

Ne var ki ilkbaharda havalar bir türlü düzene girmez. O kadar heyecanla beklediğimiz bahar bizi şaşırtır, hatta bazen üzer. Bir gün güneş açar, işte yaz geliyor derken, ertesi gün kopan bir fırtına, bizi yol ortasında ince giysilerle yakalar. Biraz tedbirli olayım derseniz üzerinizdeki kazakla rutubet ve sıcaktan bunalabilirsiniz. Bir gün sağanak bir yağmura yakalanabilirsiniz. Aniden gelen sis, uçağınızın kalkmasını engeller, hatta uçuşunuz iptal olabilir, planlarınızı altüst eder. Sevinçle, ümitle beklediğimiz bahar, bizi sukût-ı hayale uğrattı diye düşünenler bile olabilir.

 

Bahar, kış döneminde ortadan kaybolan çiçeklerin, meyvelerin, daha genel bir ifadeyle, bütün bitkilerin yeniden yaratılmasıdır. Nebatatın tozlaşmaları, umumiyetle baharda olur. Allah hiçbir meyveyi, çiçeği, ağacı diğeriyle aynı tutmamış, birbirine en çok benzeyenlerin bile özelliklerini farklı yaratmıştır. Çoğalmaları da türlü türlüdür. Biri havanın 18 derece olmasını beklerken, diğeri 28 derece olmadan harekete geçmez. Rüzgârın şiddetine göre de birtakım bitkilere çoğalma imkânı verilir.

 

Her bitki, bir değil, birkaç özelliği bir arada ister. Mesela 22 derecede, rüzgârlı bir hava olmadan kılını kıpırdatmayan da vardır; 24 derecede, durgun bir havayı bekleyeni de vardır. Rutubet, basınç, sis, arılar, böcekler, kuşlar ve kurtlara, bitkilerin çoğalması için görevler verilmiştir. Onlar sebebini bilmeyebilirler, ama Yaradan’ımız inanılmaz bir düzen ve disiplin içinde hepsine emirler verir. Onlar da itaatkâr birer memur ve asker gibi yerine getirir.

 

Sıcaklık 26 dereceye yükselmişken, ertesi gün soğumaya başlar. Önce 25 derecenin taliplisi bitkiler vuslata erer, sonra 24 ve böylece devam eder. Çoğalmak için 23 dereceyi bekleyen meyveler, çiçekler, sebzeler ve ağaçlar heyecanla hazırlanırlar. İşte 23 derece oldu; hemen bu gruptakiler görevlerini yerine getirirler. Bir kısmı çoğalamaz, çünkü onlar daha şiddetli bir rüzgâra ihtiyaç duyarlar. Derken nereden geldiği bilinmeyen arılar devreye girerler. Onların da inanılmaz derecede önemli görevleri vardır. Bal yaparken ayçiçeğinin çoğalmasında da hizmet görürler. Minik sinekler, Kur’ân’da adı geçen incir meyvesinin yaratılmasında istihdam edilir.

 

Sonraki gün, 14 dereceye kadar düşen sıcaklık tekrar yükselmeye başlar, ama bu sefer rüzgârsız, durgun bir havada… İşte o bir gün önce çoğalamayan bazı bitkilere yeni fırsatlar verilir. Haydi, yapın görevinizi! Bizi bazen bezdiren havalar aslında ne kadar mühim vazifeler ifa etmektedir.

 

Takvimlerde, nisan ayı içinde yaşanması muhtemel fırtınalara dikkat çekilir. Fırtınalı ve soğuk havalarda çoğalacak olan bitkiler için Allah böyle emirler verir.

 

İşte bizi şaşırtan baharın istikrarsız havaları, İlahîbir emirle bu değişiklikleri gösterir. Allah, her bitki için gereken ortamını yaratır, takdir ettiği sürede ömürlerini sürdürmelerine imkân sağlar. Bahar bittiğinde, her bitkiye O’na ayna olma fırsatı verilmiş olur.

 

Taze bir çileğin kokusu bizi mutlu ediyorsa, fıtratı bozulmamış bir domatesin lezzeti bize hoş geliyorsa, bahçemizi süsleyen çam ağacına hayran oluyorsak, baharın o şaşırtan havalarından şikâyet etmeyecek ve Rabbimize şükredeceğiz.

Bu yazıyı paylaş