Anne Sütü ve Emzirme

Son 30 yılda kök hücre, genetik ve epigenetik[1]üzerindeki araştırmalar, çocukluk hastalıkları ve sonrasına ait çalışmalardan gelen bilgiler ve dünya sağlık politikalarına yön veren kuruluşlar, bebekler için en iyi seçimin anne sütü olduğunu güçlü şekilde desteklemektedir. Modern tıp, anne sütü ile beslenmenin hem anne hem bebek sağlığını korumada en sağlıklı, ucuz, kaliteli ve uygun tercih olduğu hususunda hemfikirdir.[2]Dünya Sağlık Teşkilatı, anne sütü ile beslenmenin ilk altı ayda başlayıp iki yaşına kadar sürdürülmesini, çocuğun immünolojik gelişmesi için vazgeçilemeyecek bir altın standart olarak kabul eder.[3]

Kur’ân-ı Kerim’de bebek için fıtrî beslenmenin en iyi yolunun anne sütü olduğunu ve emzirme süresinin de iki yıl olarak ifade edildiğini, “Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirsinler”(Bakara, 2/233) ve “Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl kadar sürer”(Lokman, 31/14) âyetlerinde görmekteyiz. Ayrıca Peygamber Efendimiz de (sallallâhu aleyhi ve sellem) iki yaşını doldurmadan ölen oğlu İbrahim için,“Onun cennette bir sütannesi var, geri kalan sütünü emzirecek (iki yıla tamamlayacak)”[4]buyurarak, bu iki senelik müddete işaret etmiştir.

Emzirme, anne ve bebekte hissî irtibatı güçlendirir; güven duygusundan zekâ seviyesine ve immün sistemin sağlıklı çalışmasına kadar bebeğin ihtiyaç duyacağı birçok faktörün gelişimine yardım eder. Son zamanlarda en çok merak edilen konulardan biri, anne sütünün solunum yolu hastalıklarına tesiridir.

Emzirmenin astım, alerjik hastalıklar ve solunum yolu enfeksiyonlarına karşı nasıl bir tesiri olduğu, 80 yıldır tıp dünyasının merak ettiği bir konudur. Yakın dönem çalışmaları ile bebeklik çağında (0–2 yaş) anne sütünün alt solunum yolları enfeksiyonlarına karşı bebeği koruduğu konusunda bir fikir birliği oluşmuştur. Ancak alerjik hastalıklarla ilgili çalışmalarda, araştırma metotlarında bazı zorluklar mevcuttur. Hasta standardizasyonunda güçlükler yaşanmakta, sadece gıda-alerji çalışmaları standardize edilebilmektedir. Alerjiye tesir eden çevre ve genetik faktörlerin kompleksliği sebebiyle, başta astım olmak üzere geniş yelpazesi olan alerjik hastalıklara karşı anne sütünün kesin olarak koruyucu olduğunun henüz netleşmemiş olması normal karşılanmalıdır.[5]

Emzirmenin çocukluk çağı solunum yolu hastalıklarına tesiri ele alınırken, astımın odak noktası olmasının sebebi; toplumda astım sıklığının giderek artmasıdır. Astım çocukluk çağında en sık görülen kronik hastalıktır ve kompleks bir yapıya sahiptir. Astımın sebebi olarak; genetik unsurlar, sigara, ev tozundaki mikroskobik keneler, çimen veya polenler gibi alerji sebepleri, şişmanlık, şehir hayatı, hava kirliliği, fıtrî olmayan gıdalarla beslenme ve bağırsak florasındaki dengesizlik gösterilmektedir.[6]Ayrıca erken doğum, düşük doğum ağırlığı, genç anne yaşı ve solunum yolları enfeksiyonlarına erken dönemde maruz kalma, astım riskini artıran faktörlerdir.[7]Bütün bunlardan dolayı, astımda tek bir belirleyicinin tesirini, bağımsız olarak ölçmek zordur. Bu mevzuda Hollanda’da, 3963 çocuk üzerinde yapılan önemli bir çalışmada, doğum sonrasında çocuklar sekiz yıla kadar takip edilmiş ve en az dört ay anne sütü ile beslenmiştir. Bu çalışmada anne sütünün, diğer değişkenlerden bağımsız olarak astım riskini önemli seviyede azalttığı tespit edilmiştir. Emzirme süresi uzadıkça kronik astım gelişme nispetinin de o ölçüde azaldığı görülmüştür.[8]

Günümüzde anne sütünün, hayatın erken veya geç dönemlerinde, solunum yolu enfeksiyonlarına karşı bebeği koruduğu ispatlanmıştır. Emzirme, bulaşıcı hastalıklara karşı acil bir savunma hattı sağlayarak muafiyet sistemi henüz gelişmemiş olan bebeklerin enfeksiyonlara karşı direnç göstermelerine yardımcı olur. Anne sütünün, bebeğin bağışıklık sistemine desteğinde en büyük pay, bağırsaklarda uygun mikroorganizmalarının gelişmesine destek olmasında ve muhtevasındaki çok sayıda diğer unsurlardadır.

Anne sütü çok hususi hazırlanmış, mükemmel bir terkiptir. Bu âb-ı hayat kaynağında bulunan enzimler, hormonlar, biyoaktif moleküller, büyüme faktörleri gibi moleküller, bebekler için çok önemli ve vazgeçilmezdir. Sütteki bu hayatî moleküller, çevredeki unsurlarla karşılıklı münasebete geçerek bebeğin muafiyet sisteminin gelişmesine yardımcı olurlar. Bebeğin bağırsağındaki mikrobiyal yapının gücü; doğum şekline, beslenme tarzına ve ailenin gıdalarındaki çeşitliliğe bağlıdır. Bağırsaklardaki bu sağlıklı yapı; bağışıklık sisteminin gelişmesi ve yeni yiyeceklere karşı ağızdan alınan diğer gıdalara karşı toleransın artması için gereklidir. Bağırsaklardaki faydalı mikrobiyotanın gelişmesi; bebeklik döneminde, ilk dört ile altı ay içindeki emzirmeyle sağlıklı olarak gelişmeye başlar.

Emzirme, anne ile bebek arasında faydalı mikrop değişimini kolaylaştırır ve bakteri çeşitliliği ile güçlü bir bağışıklık sisteminin gelişmesine yardım eder. Anne sütü ve formül süt (hazırlanmış mama) ile beslenen bebeklerin bağırsak floraları karşılaştırılmış ve istenen mikroorganizmaların çeşitliliği ve yoğunluğunun, emzirilen bebeklerde daha kısa sürede ve yeterli miktarda arttığı tespit edilmiştir. Günümüzde, hijyen standartlarının artması, özellikle Batı toplumlarındaki bebeklerin bağırsak florasını değiştirmiştir. Olumsuz yöndeki bu değişim, astım gibi hastalıkların riskini artırmıştır.[9]

Anne sütündeki sitokinler (hücrelerin birbirleriyle iletişimini sağlayan protein ve peptitlerin bir grubu), bağışıklık sisteminin gelişmesi ve sağlıklı iş görebilmesine hizmet ederler ve bilhassa bakteriyel enfeksiyonlar, hışıltı (akciğerlerden gelen ses) ve alerji gelişmesine karşı bebeği korumada önemli rol oynarlar. İnsan sütünün 20’den fazla sitokin ihtiva ettiği ve özellikle erken sütün (ağız sütü) bol miktarda sitokin taşıdığı tespit edilmiştir.[10]Bebeğin doğduğu saatlerde gelen erken süt, bebeğin hastalıklara karşı en savunmasız olduğu dönemde bir mucize şeklinde yavrunun imdadına gönderilir ve hastalıklardan korunmasına yardım eder. Bu ilk sütte bulunan Ig A antikorları da hayatın erken döneminde görülen tehlikeli enfeksiyon hastalıklara, şişmanlık, şeker ve alerjik rahatsızlıklara karşı korunmaya vesile olur.[11]

Hazır mamalarla beslenen bebeklerin bağırsaklarında, anne sütüyle beslenenlere göre daha düşük miktarda ve çeşitte bakteri bulunduğu ve bu durumun egzama ve astım riskini beraberinde getirdiğine dikkat çekilmektedir. Anne sütü ile beslenmede, ek gıdalara geçerken, özellikle alerji potansiyeli yüksek gıdaların ertelenmesi konusu halen tartışmalıdır. Tamamlayıcı gıdaların 12 aya kadar bebek beslenmesine sokulmaması yönünde görüş bildirenler vardır. Ancak ortak kanaat, emzirmenin devam ettirilmesi ile gelişen olumlu bağırsak bakterilerinin, ek gıdalara karşı alerji riskini azaltabileceği yönündedir. Diğer bir ortak görüş de ek gıdalara geçişin, altı aydan önce olmaması gerektiği şeklindedir.[12]

Yeni doğan bebekler için en önemli gıda anne sütü olduğundan, annelerimiz de bu süreyi tamamlamaya gayret göstermelidir. Özellikle ilk altı ay olmak üzere iki yaşa kadar sürdürülen emzirme, milletlerarası çocuk hastalıkları otoriteleri tarafından beslenmenin temel taşı olarak kabul görmektedir.

Anne sütünün ve gıdaların çocuğun karakteri üzerinde hususî bir tesiri söz konusudur.[13]Zekâ ve beyin gelişmesinde de epigenetik yollarla bebekte bazı genetik karakterlerin ortaya çıkmasında veya engellenmesinde tesiri olduğu konusunda tespitler bulunmakla beraber, henüz uzun süreli gözlemlere dayalı bir araştırma yapılmamıştır. Bu sebeple anne-baba, helâl gıdalarla beslenmeli, çocuklarına da süt vasıtasıyla helâl rızık vermeye çalışmalıdır. Herhangi bir sebeple annenin sütü yetmez veya kesilirse, gerekli vasıfları taşıyan bir sütanne de bulunabilir.

Dipnotlar

[1]DNA’nın yapısında bir değişiklik olmamasına rağmen genetik bilginin açığa çıkmasında, yani gen ifadesinde meydana gelen, irsi olup genetik olmayan değişiklikler.

[2]Ballard O, Morrow AL: Human milk composition: nutrients and bioactive factors. Pediatr

Clin North Am, 2013; 60: 49–74.

[3]World Health Organization Recommendations on Postnatal Care of the Mother and Newborn. Geneva, WHO, 2013.

[4]Müslim, Fezail, 63 (2316).

[5]Matheson M, Allen KJ, Tang MLK: Understanding the evidence for and against the role of breastfeeding in allergy prevention. Clin Exp Allergy, 2012; 42: 827–851.

[6]Ding G, Ji R, Bao Y: Risk and protective factors for the development of childhood asthma. Paediatr Resp Rev, 2015; 16: 133–139.

[7]Oddy WH, de Klerk NH, Sly PD, Holt PG: The effects of respiratory infections, atopy and breastfeeding on childhood asthma. Eur Respir J, 2002; 19: 899–905.

[8]Scholtens S, Wijga AH, Brunekreef B, Kerkhof M, Hoekstra MO, Gerritsen J ve ark.: Breastfeeding, parental allergy and asthma in children followed for eight years: the PIAMA

birth cohort study. Thorax 2009; 64: 604–609.

[9]Adlerberth I, Wold AE: Establishment of the gut microbiota in Western infants. Acta Paediatr, 2009; 98: 229–238.

[10]Goldman AS, Rudloff HE: Are cytokines in human milk? Adv Exp Med Biol, 1991; 310: 93–97.

[11]World Health Organization Recommendations on Postnatal Care of the Mother and Newborn. Geneva, WHO, 2013.

[12]World Health Organization: Global Strategy for Infant and Young Child Feeding. Geneva, 2003.

[13]İbrahim Canan,Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, İstanbul: Işık Yayınları, 2014, s. 95.

Bu yazıyı paylaş