Uyuyan Kanser Hücreleri

Hücrelerin mikro âlemi hakkında yüksek teknolojiyle desteklenerek akıl almaz bir hızla gelişen çalışmalar, son yarım asırda büyük gelişmeler kat etmesine rağmen ilim adamlarının kanser karşısındaki acizliği sürmektedir. Her saniyede milyonlarca molekülün sentezinin yapıldığı veya ayrıştırıldığı hücre gibi bir sanat harikasının sırlarını anlama adına milyarlarca dolar harcanmasına rağmen henüz emekleme safhasında sayılırız. Hücrenin iç dünyasındaki sır perdeleri aralandıkça, kanser gibi dünyanın en amansız hastalığını anlama ve tedavi etme yolunda bazı ilerlemeler olacaktır.

Kanser Hücrelerinin Uyku Durumu

Klasik bilgilerimize göre kanser, bir hücrenin bilgi dünyasındaki dengelerin çeşitli iç veya dış faktörlerle mutasyon geçirerek anarşist bir kimliğe bürünmesi ve emsallerinden çok daha hızlı bölünüp çoğalarak bulunduğu dokunun genel işleyişinin zıddına işler yapmaya başlamasıdır. Kanser hakkında çok sayıda teori ve hipotez öne sürülmüştür. Her birinde bazı gerçekler olmasına rağmen çok buutlu bir kanserleşme sürecini tam olarak anlamak henüz mümkün olamamıştır. Her yeni çalışma, hastalığa dair bilgi havuzuna bir şeyler katmakta, fakat diğer taraftan çok kompleks olan bu süreci anlamamızı zorlaştırmaktadır.

Kanser hücrelerinin belli dönemlerde uykuyu dalması ve bir müddet sonra daha da saldırganlaşarak uyanması konusunda yapılan çalışmalar, hastalığı anlamamızda bazı teorilerin yanlış olduğunu göstermektedir.

En genel manasıyla kanser, her zaman hızlı ve kontrolsüz bir şekilde büyüyen bir hücre topluluğu olarak düşünülmüştü, ancak yeni bilgilere göre, bu görüşün yeniden masaya yatırılması gerekmektedir. Muafiyet sisteminin işleyişine ait moleküler biyolojinin ince teknikleriyle elde edilen deliller, kanser hastalığında hücrelerin çoğalmasını hızlandırıcı bir sistemle beraber, bir de hücre bölünmesini yavaşlatıp durdurmaya yönelik bir frenleme sisteminin birlikte kullanıldığını göstermektedir.

Erkeklerde yaşlandıkça ortaya çıkma nispeti gittikçe yükselen prostat kanserinin ilerleme seyrine ait grafiğe (1. Şekil) bakılacak olursa, prostat kanseri hücreleri belli bir süre uykuda kaldıktan sonra uyanmakta ve bu sefer daha hızlı bir büyüme dönemi başlamaktadır. Her bir uyku döneminden sonra hastalık, daha hızlı bir büyüme sürecine girmektedir. Tümör, görünür olmaya başlayıp idrar sıkıntıları ve ağrı gibi semptomlar ortaya çıkmaya başlayıncaya kadar büyür ve bu safhada tespit edildiğinde genellikle cerrahi bir operasyonla tümüyle alınır.

Bazı hastalarda tümörde geriye dönüş olmaktadır. Ameliyattan sonra genellikle hormon tedavisi ve kemoterapi ile devam edilmesine rağmen bir müddet sonra bu tedaviler tesirsiz kalmakta ve tümör tekrar gelişmeye başlamaktadır. Diğer bir tabirle, kanser bir uyku sürecinden sonra tekrar uyanmaktadır. Bir kaç yıl sürebilen bu uyku dönemlerinde, hastada çoğunlukla rahatsız edici bir belirti göstermediğinden normal teşhis vasıtalarıyla tümör tespit edilemez. Yakın zamana kadar bu dönemler hakkında çok az şey biliniyordu. Ancak yapılan araştırmalar, kanserin uyku hâlinin, tümörün kendini tekrar geliştirmesi için geçici bir duraklama ve zaman kazanarak yeni taktikler geliştirme dönemi olduğunu gösterdi.

Kanser Uykusunun Tehlikeleri

Kanser hakkında özet bir tanımlama yapacak olursak, bu hastalık immün (muafiyet) sistemi ile kanser hücrelerinin savaşıdır. Aslında vücudumuzda mutasyonlar neticesinde her gün binlerce kanserli hücre yaratılmakta, fakat sağlıklı immün sistemi hücrelerimiz bunları yok etmektedir. Şayet immün sistemimiz olmasaydı, kansere bile gerek kalmadan en küçük bir bakteri enfeksiyonu bile insanın ölümüne yeterdi. Kudreti Sonsuz, vücuda yerleştirdiği “savunma sistemi” sayesinde insanın kanser hücreleri veya mikroplarla mücadele ederek hayatta kalmasını sağlamaktadır.

Rabbimiz yarattığı her canlıya hayatta kalması, dış çevreden gelen şartlara karşı dayanabilmesi için çeşitli koruyucu sistemler verdiği gibi, bir canlı olan mikroplara ve kanser hücrelerine de kendilerini koruma mekanizması vermiştir. Fakat kanser hücreleri ne kadar şekil ve taktik geliştirirlerse geliştirsin immün sistemimize de kansere karşı çok sayıda silah ve taktik geliştirme imkânları verilmiştir. Kanser hücrelerinin hayatta kalıp büyüyerek tümör haline gelip vücuda yayılması için üç zorluğu aşması gerekir:

İlk olarak, çoğu tümörü ortadan kaldırabilen bağışıklık sistemini alt etmeleri gerekir.

İkinci olarak, kanser önleyici tedavilerden sağ çıkmaları gerekir.

Üçüncü olarak da başladığı organdan uzaktaki organlara metastaz yaparak yayılması gerekir.

Her ne kadar düşmanımız da olsa, kanser hücrelerinin uyku halindeyken genetik yapılarında gerçekleşen müthiş stratejik değişiklik karşısında hayranlık duymamak mümkün değildir. Bir mânâda uyuyor gibi duran hücrelerin programları içinde, gelecekte bir tümör olmaları için ne gerekiyorsa vardır. Bu genetik değişiklikler kanser hücresini bir sonraki safhaya taşımak içindir. Uyku hali olmadan, kanser hücreleri yeni bir ortamda hayatta kalamaz, sağlıklı bağışıklık sisteminin saldırılarına karşı direnç gösteremezler.

Her şeyden önce uyuyan kanser hücrelerinin nasıl tespit edileceği ve öldürüleceği konusunda bilgi sahibi olunması gerekir. İlim adamları uykudaki tümörün uyanmasına ve büyümesine fırsat vermeden yakalamak için, kan ve idrar tahlillerinin geliştirilmesi üzerinde çalışmalarını sürdürmektedirler.

Uyuyan hücreleri tespit etmek kolay değildir. Hareketsiz tümörler genellikle küçük olduğundan ve henüz bir belirti vermediğinden, hastalar farkında bile olmazlar. Ayrıca geleneksel teşhis cihazları (röntgen, MR vs.) bu tümörleri göremez. Uykuda olan kanser hücreleri, tıpkı kış uykusuna yatan hayvanlar gibi, genellikle yavaş bir metabolizmaya sahip olduklarından, fazla glikoz yakma esasına göre çalışan en gelişmiş kanser araştırma metodu olan PET[1]taramaları bile çoğunlukla uykuda olan tümörleri tespit edemez.

Kanserin İşini Uykudayken Bitirmek!

Yeni çalışmalarda, uykuda olan kanser hücrelerinin özelliklerini ve verdikleri sinyalleri anlama yönünde ümit verici gelişmeler gözlenmektedir. Kanada’daki BC Kanser Ajansının dâhil olduğu bir proje çerçevesinde yapılan bir araştırmada, uykuda olan ve çoğalan kanser hücrelerinin ürettiği RNA’nın[2]yapısı ve hücrelerin davranışlarındaki değişiklik incelediğinde, bazı küçük RNA’ların özellikle uykuda olan kanser hücreleri tarafından kopyalandığı tespit edilmiştir. Hücrenin protein sentezi yapan fabrikası konumunda olan ribozomların[3]içinde bulunan RNA’lar, yaratılışta DNA’ya[4]kodlanan genetik şifreye göre ifade edilen bilgiyi, ribozomların içinde kimyevîbağ ile birbirine bağlayarak, yapıda ihtiyaç duyulan proteinlere dönüştürürler.

Su Uyur, Kanser Uyumaz

Kanser hücresinin uyuduğunu sandığımız bu dönemde, aslında gizliden gizliye bir faaliyet yürütülmektedir. Kanserin uyku dönemindeki özelliği iyi bilinirse, bu dönemde idrardaki ve kandaki değişiklikler yardımıyla tanınarak uyanmasına fırsat vermeden hakkından gelinebilir. Fakat bunun için, hangi moleküllerin arttığı veya azaldığını tespit etmek üzere, hassas biyokimyevîtahlilleri yapabilen yeni teşhis cihazlarının geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu konuda başarılı olunursa, doktorlar uykuda yakaladıkları tümörleri çok büyümeden tespit edip tedavi için hızlı ve güçlü bir planlama yapılabilirler.

Uykudaki kanser hücrelerinin tanındıktan sonra yok edilmelerinde bir sıkıntı daha vardır. Maalesef bu kanser hücreleri uykudayken metabolik olarak aktif olmadıklarından, (diğer bir deyişle, karnı tok vaziyette uyuyan bir fareyi, zehirli yemi yemediğinden dolayı öldüremediğiniz gibi) uykudaki kanser hücrelerini de hedef tahtasına koyup geleneksel kemoterapi ilaçlarıyla öldürülme ihtimali çok düşüktür.

Son yıllarda yapılan bir çalışmada, uyuyan hücrelerin zayıf noktalara sahip olabileceğine dair deliller elde edilmiştir. Meselâ, steroid olmayan bazı anti-enflamatuar ilaçların (sözgelimi, romatizma için kullanılanlar), genetik olarak yeni taktikler üretmek üzere uykuya yatarak metastaza hazırlanan kanser hücrelerinin “uyanmasını” durdurabileceği deneylerde gösterilmiştir. Klinik denemeler bu bilgileri doğrularsa ve uyuyan kanser hücrelerinin uyumalarının devamı sağlanabilirse, hastaların tedavilerinde büyük başarılar elde edilebilecektir.

Dipnotlar

[1]PET: dokuların kanlanmasını, metabolizmasını ve canlılığını yansıtan üç boyutlu görüntülerin kaydedildiği bir yöntemdir. Kanserin erken teşhis ve tedavisinde çok önemli bir yeri vardır.

[2]RNA: (Ribo Nükleik Asit), vücudun hücrelerinde görev yapar. RNA, DNA gibi yönetici molekül görevine sahiptir. Hücrelerin işleyişinde düzenlemeleri yapmakla görevlidir. Bu yöneticiler hücrelerin işleyişini beraber oluşturdukları proteinlerin sayesinde düzenlerler. Özellikle hücrelerde yer alan protein sentezine genetik kod aktarımı sırasında başrolü RNA üstlenir. RNA, DNA’dan almış olduğu genetik kodları ribozomlara taşır ve bundan dolayı DNA ile beraber çalışır.

[3]Ribozom: Hücrede protein sentezini yapan fabrikadır. Aynı zamanda RNA üretimini sağlar.

[4]DNA (Deoksiribo Nükleik Asit), tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık fonksiyonu ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir. DNA’nın başlıca rolü bilginin uzun süreli saklanmasıdır.

Bu yazıyı paylaş