Fırtınalar Karşısında Devrilmemek İçin

Allah yolunda olmanın kaderidir bela ve musibetler. İnsan, ne kadar doğru bir yolda yürürse, o nispette bela ve imtihana maruz kalır. Bu sebeple en büyük belalar Peygamberlere (aleyhimüsselâm) gelmiştir. Peygamberlerin geçirdikleri öyle imtihanlar vardır ki üzerinde biraz düşünülse, ne kadar tahammülfersa oldukları anlaşılır.

Hangi insan vardır ki yavrusunu Allah yolunda kurban etmekle imtihan edilmiş olsun ve imtihanı kazansın? Hangi insan vardır ki anasız-babasız, en zor döneminde eşini ve kendisine kol-kanat geren amcasını kaybetsin ve hiç sarsılmadan yoluna devam etsin. Hangi insan vardır ki zalimin zulmünden firar etsin, fakat Allah emretti diye dönsün tekrar kendi eliyle zalimin karşısına çıksın… Bunun gibi ağır imtihanlara Allah’ın en seçkin kulları olan Peygamberler maruz kalmıştır. Onların hepsi bu imtihanları başarıyla geçmiş ve hakiki bir kul ve bir mü’min olduklarını ortaya koymuşlardır. Onların takip ettiği yoldan ayrılmayan büyük zatlar da aynı iradeyi göstermiş ve sadakatlerini ispatlamışlardır. Ahmed bin Hanbel, İmam Gazali, İmam Rabbani veya Bediüzzaman Hazretlerinin hayatına baktığımız zaman, bela ve imtihanlar karşısında nasıl durulması gerektiğini görürüz.

İmtihanları Doğru Okuma

Bir mü’min, bazen sırf hak yolunda olması, sadece Allah rızası için hizmette bulunması sebebiyle bir kısım kötü niyetli insanların saldırılarına maruz kalabilir. Böyle bir durumda takınılması gereken tavır, Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) yaklaşımıyla, hata ve kusuru kendinde aramak olmalıdır. Acaba hangi kusur ve günahı işledim, neleri eksik bıraktım da bunlar başıma geldi diye düşünmeli ve hemen Allah’tan af ve merhamet dilemelidir.

İnsan, yapılan hizmetleri farkına varmadan nefsinden bilmeye başlamış ve dolaylı olarak şirke bulaşmış olabilir. Hizmet edip insanlara faydalı olayım derken dünyevî bazı vesilelere takılmış olabilir. Vaaz ettiği şeyleri yaşama hususunda kendisinde eksiklikler olabilir. Bizim farkına varmadığımız birçok sebepten dolayı Cenab-ı Hak, bu belayı başımıza getirmiş olabilir. Eğer biz, maruz kaldığımız imtihanın sebebini kendimizde değil de dışarıda ararsak, o imtihandan murad edilen netice hâsıl olmayacaktır. Cenab-ı Hakk’ın bu muradını anlamadığımız müddetçe, imtihanın süresi uzayacak ve belki de (Allah korusun) imtihan kaybedilecektir. Bu sebeple insan, bir musibete maruz kaldığı zaman başkalarını suçlama yerine nefsinin ayıp ve kusurunu görmeye çalışmalı ve hemen tövbe ve istiğfar ile Allah’a yönelmelidir.

Kader Adalet Eder

Allah âdil-i mutlaktır. Hakiki ve tam adalette bulunur. Adaletini bazen doğrudan bazen de bir takım hikmetli hadiselerin perdesi altında gösterir. Yapılan bir hatanın cezasını bazen bir hâkimin eliyle bazen de bir zalimin eliyle verir. Bir zalim bir masuma musallat olduğu zaman, o masum düşünmeli ki belki geçmişte yaptığı bir hata bu zalimin tasallutuna sebep olmuştur. Zalim kişi, zulmünün cezasını elbette görecektir, ancak hadiselere kader açısından baktığımız zaman, başa gelen musibetlerin geçmişte yapılan hatalardan dolayı olabileceğini unutmamak gerekir. Bazen de bu musibetler insanın derecesini yükseltmek, Allah’ın o kul için takdir buyurduğu manevî makama ulaşmasını temin etmek için gelir.

Kadere İnanan Kederden Kurtulur

Bakış açısını doğru yakalamış bir mü’min için başına gelen her bir hadise, onu hedefine ulaştıran bir vasıtadır. İnsan imanı ölçüsünde hadiselerin altından kalkabilir. İmanı zayıf olan, başa gelen musibet ve belalar karşısında bazen ümitsizliğe düşer bazen suizanda bulunur bazen de yanlış kapılara müracaat eder. Hakiki bir mü’min bilir ki her şey Cenab-ı Hakk’ın takdirine göre cereyan etmektedir. O hakkımızda neyi takdir etmişse başımıza ancak o gelir. O’nun dilemesi olmadan hiç bir hadise gerçekleşmez. Allah’a ve kadere bu şekilde inanan bir insanın duyacağı elem ve kederin hafifleyeceğinde şüphe yoktur. İnsan olmanın gereği olarak belki bazı şeylere üzüleceğiz ancak bunların Allah’ın takdiri olduğunu bildiğimizden dolayı gönlümüz rahat olacaktır.

Allah’la İrtibatı Güçlendirme

Fırtınalar karşısında sarsılmadan durabilmesi için insanın imanının ve Allah’la irtibatının güçlü olması gerekir. İnsan; Allah’a, âhirete, Cennete, Cehenneme ve kadere imanı nispetinde imtihanlar karşısında ayakta kalabilir. Bela ve musibetin şiddeti arttıkça, insan Allah’la olan irtibatını güçlendirmelidir. Dualarına ayrı bir derinlik, namazlarına ayrı bir huşû, Kur’an okuyuşuna ayrı bir duygu katmalıdır. Fırtınanın şiddetine göre irtibatını artırmayan kişi, (Allah muhafaza) savrulup gidebilir. Suyun az bulunduğu yerlerdeki ağaçların, suya ulaşabilmek için köklerini derinlere salması gibi insan da köklerini derinlere salmalı ki yıkılmasın.

Darılma Yok, Dayanma Var

İmtihan dönemleri insanların gerçek karakterlerinin ortaya çıktığı zamanlardır. Nice şirin görünen insan, başına bir musibet gelince canavar kesilebilir. İnsanlar en iyi bu dönemlerde tanınırlar. Böyle zamanlarda nefis ve benliği geri plana itmek gerekir. Bu duygulardan sıyrılmanın göstergesi, başa gelen hadiselerden dolayı hiç kimseyi suçlamama ve onlara darılmamadır. Bilhassa zor dönemlerin atlatılması adına “Darılma yok, dayanma var” prensibi hayatî öneme sahiptir. Zira mü’minler topluluğunun en büyük dayanak noktalarından birisi birbirine dayanmasıdır. Herkes kendi durumuna göre, kendisinden daha muhtaç kimseleri görüp gözetmelidir.

Hadiselerin Güzel Yanı

Allah güzeldir, eserleri de güzeldir. Her şey ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibariyle güzeldir. Zahiren çirkin görünen şeylerin içinde bile güzellikler saklıdır. İşte zor zamanlarda bu güzellikleri görebilmeye çalışmak gerekir. Her hadiseye güzel taraflarından bakan kimse, güzel bir ruh haleti içinde olur. Bela ve musibetler genelde neticesi itibariyle güzel olsalar da bazen bizzat yaşanırken de güzelliklere sebep olurlar. Yusuf aleyhisselâmın hapse girmesi bir bela ve musibetti, ancak hapishaneyi bir medreseye çevirmesine ve içindekileri irşad etmesine vesile olmuştu.

İhtiyat ve Soğukkanlılık

Zor zamanlarda herkes soğukkanlılığını muhafaza edemez. Bir toplulukta bir kişi soğukkanlılığını kaybedip paniklemeye başladı mı diğer insanlar da ondan etkilenir ve artık durum baş edilemez bir hale gelebilir. Böyle durumlarda soğukkanlılığını muhafaza edebilen kimselerin topluma yol göstermesi, insanların kuvve-i maneviyelerini sürekli takviye etmesi bir ihtiyaçtır. Hep ihtiyatlı davranmak, ani tavır ve tepkilerden kesinlikle uzak durmak gerekir.

Canavarlara Şirinlik Yapılmaz

Sana saldıran aç bir canavarın saldırısından ona şirinlik yaparak, yumuşak davranarak kurtulamazsın. Zira o hayvan açtır ve tek düşüncesi seni parçalayıp yemektir. Bu durumu safça değerlendirip aldanan bir insanın akıbeti ona yem olmaktır. Bazen masum insanlara aç bir hayvan gibi saldıran zalimler olabilir. Onların bu karakterlerini bilmeden yapılacak mücadele başarısız olmaya mahkûmdur. Onlarla tabiatlarına uygun bir mücadele stratejisi belirlemek ve ona göre hareket etmek gerekir. Allah’a dayanıp güvenen, zalime şirin görüneceğim diye hiçbir zaman eğilip bükülmez, doğru bildiği yoldan ayrılmaz.

Mü’min İntikam Almaz

Hadiselerin bütün ağırlığıyla yaşandığı bir zamanda insan hislerine hâkim olamayabilir. Zalimler hakkında konuşurken ölçüyü kaçırıp Allah’ın sevmediği bir davranış içerisine girebilir. Unutmamalı ki Allah’ın rahmetinden fazla merhamet caiz olmadığı gibi O’nun gazabından fazla gazap da caiz değildir. Zalim elbette ki zulmünün cezasını görecektir. İnsan, adalet çerçevesinde hakkını sonuna kadar arayacaktır. Burada olmasa bile âhirette adalet-i ilahi onun yakasını bırakmayacaktır. Ne var ki bir mü’minin, zalim de olsa birine karşı intikam duygusuyla yaklaşması, Allah’ın sevmediği bir davranıştır. Zira intikam duygusuyla hareket eden bir kişi adaletten sapabilir. Allah için çektiği bir sıkıntının sevabını, Allah’ın sevmediği bir davranışta bulunarak heba edebilir. Zalim hakkında intikam hisleriyle hareket etmediği gibi onun da hidayete ermesini Allah’tan diler.

Az Zaman, Az Amel, Çok Sevap

Üstad Bediüzzaman’ın da dikkat çektiği gibi, bela ve musibet zamanlarında; sabır, şükür ve kadere teslimiyet olursa, İlahî yardım gelene kadar, az zamanda ve az amelle pek çok sevap ve hayırlar kazanmak mümkündür. Normal zamanlarda kazanılması çok zor olan hasenâtı ve manevî makamları, Cenab-ı Hak rahmetinin bir tezahürü olarak musibet zamanlarında lütfeder.

Manevî Destek

Cenab-ı Hak herkesi farklı özelliklerde yaratmıştır. Bir toplumda bela ve musibetler karşısında dirayetini rahatlıkla muhafaza eden kişiler olabileceği gibi yaratılış olarak daha hassas kimseler de olabilir. Hadiselerin etkisiyle kendisini kaybetme noktasına gelen veya günlük hayatını sürdüremeyecek durumda olan insanlara rastlanabilir. Bu gibi kimselerin profesyonel destek almaları gerekebilir. Allah hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir yükü yüklemez. İnsan eğer maruz kaldığı imtihanda zorluk çekiyorsa, tahammül sınırlarını genişletmeye çalışmalı, bunu yaparken de maddî ve manevî çarelere başvurmayı ihmal etmemelidir.

Hak Daima Galiptir

Hak daima galip gelir. Zalim ve haksız kimseler bugün olmasa da yakın bir zamanda mutlaka cezalarını çekerler. Yürüdüğü yolun doğruluğundan, Kur’an ve Sünnet’e uygunluğundan, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) başta olmak üzere bütün Enbiyanın bu yolda yürüdüğünden emin olan bir kişinin endişe etmesine gerek yoktur. Kulluğunun gereği olarak, bela ve musibetler karşısında dişini sıkıp sabretmeli ve Allah’ın inayetinin gelmesi için yalvarmaya devam etmelidir.

Bu yazıyı paylaş